10 Kasım 2011 Perşembe

KAYIP ŞEHİR ATLANTİS







Kayıp şehir Atlantis'in gizemi 2000 yılı aşkın süredir şairlerin, bilginlerin, arkeologların, jeologların,okültistlerin ve gezginlerin hayal dünyasını meşgul etmiştir. Çağlar önce son derece gelişmiş bir ada medeniyetinin antik çağın en eski zamanlarında ortaya çıkmış ve büyük doğal afetler sonucu bir gecede yeryüzünden silinmiş olduğu düşüncesi Atlantis hikayesinin tarihi bir gerçek olduğuna inananları, dünyanın hemen her köşesinde, bir zamanların bu büyük medeniyetinin kalıntılarını aramaya yöneltmiştir. Bir çok arkeoloğa göre Atlantis hikayesi, hiçbir tarihi değeri olmayan bir masaldan ibarettir. Ve bir de, birçoğu Atlantis hikayesine bunun kayıp bir ruhani ülkeyi temsil ettiğine (Lemura/Mu) gibi, ya da açıkça var olduğu görüşünden yola çıkarak yaklaşan okültistler vardır.Peki Atlantis hakkında bu kadar farklı yorumun yapılmasına yol açan nedir? Acaba hikayenin ardında gerçeklik payı olabilir mi?

Atlantis hakkındaki tüm bilgilerin çıkış noktası olan kaynak, Yunan filozof Eflatun'un MÖ 359-347 yılları arasındaki bir dönemde yazmış olduğu iki kısa diyaloğu Timeaus ve Critias'tır. Eflatun'un Atlantis hikayesi için tahminen temel aldığı kaynak, kendisinin uzaktan akrabası olan Solon adlı Atinalı ünlü bir yasa koruyucu ve şairdir. Solon ise hikayeyi MÖ 569-525 yılları arasındaki dönemin eski Mısır kralı Amasis'in, Nil Deltası'nın batı ucunda bulunan Sais kentindeki sarayını ziyareti sırasında duymuştur.

Amasis'in sarayındayken Solon, Neith Tapınağını ziyaret etti ve kendisine Atlantis'in hikayesini anlatan bir rahiple sohbet etti.Rahip ona, o zamandan 9000 bin yıl önce Atlantik Okyanusunda Herkül Kayalıkları'nın (Cebelitarık Boğazı) ötesinde varolmuş, Libya ve Asyanın toplamından daha büyük bir adadan bahsetti. Atlantis, deniz ve depremlerin tanrısı Poseidon'un soyundan gelen kralların kurduğu ittifak tarafından yönetiliyordu. Ada ve onu çevreleyen okyanus adını Poseidon'un en büyük oğlu Atlas'tan alıyordu.

Atlantisliler, Atlantik'ten Akdeniz'e güneyde Mısır'a kuzeyde İtalya'ya kadar uzanan bir imparatorluğa sahiptiler. İmparatorluklarını Akdenizde daha da genişletme girişimleri sırasında Atina şehir devletinin başını çektiği Avrupalı güçlerle karşı karşıya geldiler. O zamanlar Atina, zenginliği küçük gören ve sade bir yaşam süren savaşçı-elit bir kesim tarafından yönetilen büyük bir şehirdi. Atlantis orduları müttefikleri onları yüzüstü bırakıp kaçtıktan sonra tek başlarına savaşa devam eden Atinalılara yenildiler. Ancak Atinalıların bu zaferinden kısa bir süre sonra inanılmaz derecede yıkıcı bir deprem ve ardından büyük bir sel felaketi meydana geldi. Atlantis'in toprakları Eflatun'un deyimiyle "korkunç bir gün ve gecenin içerisinde" okyanusun derinliklerine gömülerek yok oldu.

Eflatun'un adanın fiziksel ve politik yapılanmasını çok ayrıntılı bir şekilde anlatmışken, diyaloglarında Atlantis'in yok oluşu ve Cebelitarık Boğazı'nın ötesindeki konumuna sadece birkaç satır ayırdığı görülür. Başlangıçta Atlantis zengin doğal kaynaklara sahip, muhteşem bir yerdi; ormanları, meyveleri, vahşi hayvanları ve sayısız metal madeni vardı. Adadaki her kralın üzerinde sınırsız bir hakimiyete sahip olduğu kendine ait kraliyet şehirleri vardı. Ancak Atlas'ın torunlarının yönettiği başkent, aralarında en ihtişamlı olanıydı.Bu eski metropol, üzerinde şehrin savunması için yapılmış duvarların bulunduğu kara parçalarıyla birbirinden ayrılan üç eşmerkezli su çemberiyle çevriliydi. Bu duvarların herbiri farklı metallerle kaplıydı.Atlantisliler,daire biçimdeki hendeklerin içinden merkezle denizi birbirine bağlayan kanal kazdılar.Ayrıca dışdaki hendeğin kaya duvarlarını oyarak liman inşa ettiler. Merkezi kaledeki ana tapınak Poseidon Tapınağı, Atinadaki Parthenon'dan üç kat daha büyüktü ve tamamen gümüşle kaplıydı. Tapınağın tavanı tamamen fildişiyle kaplıydı, altın, gümüş ve orikalkum ile süslenmişti. Bu garip metal ayrıca iç kısımlardaki duvarları, sütunları, tapınağın zeminini kaplıyordu. 

Orikalkum:Eflatun'un Critias'ında bahsettiği, altın dışında tüm metallerden daha değerli olan Atlantis'in birçok yerinde bulunan bir metal. Yunanca'da kelime anlamı "dağ bakırı" ya da "dağ metali"dir.

Bunlara ilaveten, tapınağın iç kısımında Poseidon'u bir savaş arabasında altı tane kanatlı atı sürerken gösteren heykel de dahil, birçok altın heykel vardı. Bahsettiğimiz bu heykel o kadar büyüktü ki Tanrı Poseidon'un başı 116 metre yüksekliğindeki tavana değiyordu.Kayıp şehir Atlantis hakkında diğer tüm eski kaynaklar Eflatun'dan sonra ortaya çıkmışlardır ve eski çağlarda yaşayan insanların Atlantise ilişkin inançları hakkında heyecan verici olmaktan öteye gidemeyen incelemelerden ibarettir.

MÖ 4.yüzyılda Aristo'nun öğrencisi Yunan filozof Lesboslu Theophrastus Atlantis kolonilerinden bahsetmiştir, ancak ne yazıkki eserinin önemli bir kısmı kaybolmuştur. Proclus, MS 5.yüzyılda Eflatun'un diyalogları hakkında yazdığı değerlendirmelerde Atlantiklilerin çağlar boyunca Atlantik denizindeki tüm adalar üzerinde hüküm sürdüklerini belirterek Atlantis'in gerçek olduğundan bahsetmiştir.

Proclus bize ayrıca , Eflatun'un eserlerini ilk yorumlayan kişi olan Crantor'un Mısır'da Sais'i ziyaret ettiğini ve orada üzerinde Atlantis'in tarihini anlatan hiyeroglifler bulunan altın bir sütun gördüğünü söyler. MS 2.yüzyılda yaşamış Romalı yazar Claudius Aelianus Hayvanların Doğası Üzerine adlı eserlerinde Atlantis'ten, Atlantik Okyanusun'da bulunan fenikelilerin geleneklerinde İspanya'nın güneybatı kıyısında bulunan bir eskiçağ şehri olarak bilinen devasa bir ada olarak bahsetmiştir.

Atlantis efsanesi, 19.yüzyıldaki yeniden canlanışa kadar yüzyıllar boyunca genelde hiç gündeme gelmemiştir.Günümüzde efsanevi adaya ilişkin ciddi anlamda araştırmaların başlangıcı, Amerikan kongre üyesi ve yazar Ignatius Donnely'nin 1882 yılında Atlantis:Nuh Tufanından Önce Dünya adlı eserini yayınlamasına dayanır. Donnely, Eflatun'un Atlantis hakkındaki rivayetlerini birebir alarak bilinen tüm eskiçağ medeniyetlerinin kayıp adadan türediğini ileri sürmüştür.O yıllarda Madam Helena Blavatsky Atlantis ve Lemuria gibi kayıp adaların var olabileceği düşüncesiyle ilgilenmeye başladı.Blavatsky, 1877'de yazmış olduğu ilk eseri Sırrı Çözülemeyen İsis adlı eserinde Atlantis'ten sıkça söz etmiştir.

20.yüzyılın başlarında dünyaca ünlü medyum Edgar Cayce aralarında Atlantis'in de olduğu birçok okuma seansı düzenledi.Cayce, Atlantis'in gemilere ve uçaklara sahip ve bu araçların esrarengiz bir enerji kristaliyle çalıştığı, gelişmiş bir medeniyet olduğuna inanıyordu. Atlantis'in bir kısmının 1968 ya da 1869'da Bahama Adaları yakınlarındaki Bimini bölgesinde bulunacağını tahmin ediyordu.

Eylül 1968 'de bugün bimini yolu olarak bilinen yarım millik bir kireçtaşı blok Kuzey Bimini açıklarında bulundu ve birçok kişi bunun kayıp Atlantis'in kalıntıları olduğunu düşündü.

Ancak, 1980 yılında ABD Jeolojik Araştırmalar Biriminden Eugene Shinn, Bimini'de sular altındaki taşlar üzerinde yaptığı incelemelerin sonuçlarını yayınladığında, bu konuda düşünülenden daha farklı gerçeklerin söz konusu olduğunu saptandı.Bu söz konusu blokların doğal yollarla oraya yerleşmiş olduğunu gösteriyordu.Taşların içine yerleşmiş denizkabuklarından elde edilen radyokarbon verileri, bu yolun yapılma tarihi olarak MÖ 1200 ile MÖ 300 arası bir zaman dilimini işaret ediyordu.Bu sonuç Atlantis hakkında ileri sürülen tarihlerden çok daha geç bir zamandır.

Birçok araştırmacı, eski çağlardaki yazarların söylediklerine uyarak Orta Atlantik Dağ sırasını kayıp şehrin kalıntıları olarak tanımlayıp Atlantis'i Orta Atlantik'te aramışlardır.Günümüzde kıtasal sürüklenme  kuramının ortaya çıkışıyla birlikte jeologlar Atlantik'te büyük bir adanın olma ihtimali bulunduğuna karar vermişlerdir.Yine de levha tektoniği hala bir kuramdır.Bu yüzden gerçekliği kanıtlanıncaya kadar Atlantikdeki kayıp adanın varlığına inananlar araştırmalarını sürdüreceklerdir.Orta Atlantikteyse sular altındaki bir dağ sırasının ortasında bulunan dokuz adalık bir takımada olan Azor Adaları'nın kayıp şehrin kalıntıları olabileceğini düşünüyorlar.

İstisnasız heryıl 1"atlantis bulundu" manşeti gazetelerdeki yerini almaktadır. Aslında Atlantis'in bulunduğu yer hakkındaki varsayımlar inanılmaz derecede fazladır. Geç Tunç Çağında Girit'te yaşamış olan  çevresindeki adalardan Thera'da meydana gelen büyük bir depremde yıkıldığı öne sürülen Minos uygarlığının Eflatun'un Atlantis'i üzerinde dolaylı bir etkisi olduğu düşüncesi uzun bir süredir yaygındı. Ancak Geç Tunç Çağı Girit'i üzerinde yapılan araştırmalar, Minos Uygarlığı'nın Thera depreminden çok uzun bir süre sonra da gelişmeye devam etmiş olduğunu ortaya çıkarmıştır.

MÖ 426 yılının yazında eskiçağ tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri Yunanistan'ı tam Atina'nın kuzeyinden vurdu.Bu büyük depremi takiben oluşan tsunami Atalante adlı bir adanın bir bölümünü de yok ederek Atina'nın kuzey kıyısında büyük bir hasara yol açtı.Elbette depremler ve Eflatun'un Atlantis'inin yok oluşu arasında, ünlü filozofun hikayesinde kendi ülkesinin yakın tarihini resmettiğini gösteren bağlantılar vardır.Ancak eğer Eflatun fikirlerini öne sürmek için Yunanistan'ın o zamanlarda yaşadığı felaketleri kullandıysa, neden hikayesini Mısırlı rahiplere bağladı?

Atlantis'in konumu hakkındaki en güncel kuram, 2004'te Almanya'nın Wuppertal Üniversitesinden Dr.Rainer Kühne tarafından ortaya atılmıştır.Kühne, uydu fotoğraflarını kullanarak İspanya'nın güneybatısında Eflatun'un Atlantis tarifiyle örtüşen özellikleri olduğu görülen bir bölgenin bulunduğunu tespit etti.Cadiz şehri yakınlarında bulunan Marisma ve Hinojos adlı bir tuzlanın fotoğrafları iki dikdörtgen yapı ve muhtemelen bir zamanlar onları çevrelemiş olan bazı eşmerkezli dairelerin parçalarını göstermektedir.Kühne ayrıca bu bölgenin muhtemelen MÖ 800-500 yılları arasında bir sel felaketiyle yıkılmış olduğuna inanıyor.Yunan kaynakların hikayenin çevirisini yaparken Mısır dilinde "kıyı şeridi" anlamına gelen bir kelimeyle "ada" anlamına gelen bir diğer kelimeyi karıştırmış olabilecekleri düşüncesinden yola çıkarak Atlantis'in bir ada değil anakarada bulunduğu fikrini savunuyor.Dr.Kühne kuramlarını sınamak için yakın gelecekte o bölgede kazı çalışmaları düzenlemek istiyor.Acaba tam da Herkül Kayalıklarının ötesinde bulunan bir bölgede yapılacak olan kazılar nihayet Atlantis'in üzerindeki sır perdesini kaldıracak mı?

Kaynak: Haughton, B.Gizlenen Tarih Kayıp Medeniyetler Gizli Bilgiler ve Eskiçağın Sırları, 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder