Exodus ( çıkış) Musa Ahit sandığının yapımı konusunda Tanrı'nın verdiği kesin emirleri anlatır. Talimatlar çok açıktır. Ölçütler, pervaz ve çemberlerin nereye nasıl takılacağı hangi madenlerin kullanılacağı apacık ve kesin olarak belirtilmiştir bunda amaç herşeyin Tanrı'nın istediği gibi olmasını sağlamaktır. Öyle ki Tanrı birkaç sefer Musa'yı yanlışlık yapmaması konusunda uyarır.
" Bak ve dağda sana gösterilen örneklere göre yap." (Exodus , xxv, 40 )
Ayrıca Tanrı Musaya kendisiyle sandığı üzerindeki kefaret örtüsü aracılığıyla konusabileceğini söyler. Hiç kimse der sandığın yanına yaklaşmamalıdır ve sandığın taşınması sırasında giyilmesi gereken seyleri ve özellikle ayakkabıları ayrıntıyla anlatır. Bütün bu uyarmalara rağmen bir aksilik olur. (İki samuel vi,2) Davut sandığı Uzza ile birlikte bir öküz arabasına bindirilir. Ancak yolda giderlerken öküzlerden biri tökezler ve sandık düşecek gibi olur. Bunun üzerine Uzza atılarak sandığı tutar ve yıldırım çarpmış gibi birden bire ölür.
Sandık kuşkusuz elektrik yüklüydü. Eğer Tevrattaki talimatlara uyarak yeniden yaparsak yüzlerce volt gücünde bir elektrik akımı dogacaktır. Biri pozitif diğeri negatif yüklü olan iki altın tabaka , kondansatör görevi yapacaktırç. Kefaret örtüsü üzerine yerleştirilen iki altın kerubinden birinin mıknatıs olması halinde de ortaya güzel bir hoparlör çıkacaktır. Belki de kerubinlerin içinde uzay gemisiyle Musa arasında bağlantı sağlayacak bir telsiz aracı vardı . Exodus'un çeşitli bölümlerinde sandıktan kıvılcımlar cıktığı ve Musa'nın öğüt ve yardıma ihtiyacı olduğu zaman bu ileticiden yararlandığını yazar. Musa Tanrı'sının sesini duyabilmekte ancak onu görememektedir. Bir keresinde Tanrı'ya kendisini göstermesini söyler. Tanrı'nın karşılığı şudur:
"Ve dedi : yüzümü göremezsin , çünkü insan beni görüpte yaşayamaz . Ve Rab dedi: İşte yanımda bir yer var ve kaya üzerinde duracaksın ve vaki olcak ki izzetim geçtiği zaman seni bir kayanın kovuğuna koyacağım ve ben geçinceye kadar seni elimle örteceğim , ve elimi kaldıracağım arkamı göreceksin ama yüzüm görülmeyecek." (Exodus, xxxiii, 20-23)
Eski yazılarda bu olayın inanılmaz yazıları vardır. Örneğin Gılgamış Destanının beşinci tabletinde bu destan Sümer kaynaklıdır ve Tevrattan çok önce yazılmıştır. Hemen hemen aynı cümlelere rastlıyoruz.
" Hiçbir ölümlü ,Tanrıların yaşadığı kutsal dağa gelemez. Tanrıların yüzünü gören ölmelidir. "
İnsanlık tarihini anlatan başka eski kitaplarda böyle cümleler vardır. Neden Tanrılar kullarıyla yüz yüze gelmekten kaçınıyorlardı ? Neden maskelerinin düşmemesi için bu kadar caba harcıyorlardı? Tevrattaki bu olayın doğrudan doğruya Gılgamış Destanından alınmış olabilmesi akla geliyor. Çünkü Musa mMısır sarayında büyümüş., Mısır kültürünün temel taşı olan gizli kitaplardan bol bol yararlanma imkanı bulmuştu. Bu kitaplıklarda Gılgamıış Destanıda elbet yer alıyordu. Belki Tevrat'ın yaşı hakkında da kuşkuya düşmeliyiz. Çünkü çok daha sonra yaşayan Davut'un altı parmaklı ve altı tırnaklı bir devle savaştığı 2 Samuel xxi, 18-22 de uzun uzun anlatılmaktadır. Hatta bütün eski tarih destan ve hikayelerin bir noktada toplandıktan sonra değişik ülkelere değişik biçimlerde yayıldığını düşünebiliriz . Lut Gölü yakınlarında son yıllarda bulununan Kumran Yazıları , aradılış Bölümünde sözü edilen olaylara büyük benzerlik göstermektedirler. Bugüne kadar bilinmeyen birçok yeni bulguda , göklerdeki savaş arabalarından , tanrı oğullarından , içinden canlı yaratıklar çıkan bulut ve tekerleklerden söz edilmektedir. Musa Apokalips'inde (33.bölüm) Havva'nın göğe baktığı ve dört parlak kartalın çektiği ışıktan bir savaş arabası görüldüğü anlatılır. Araba hiçbir dünyalının anlatamayacağı ölçüde görkemlidir ve Adem'in yanına indiği zaman tekerleklerinin arasında dumanlar çıkar. Aslında bu öykü bize yeni birşey anlatmamaktadır. Çünkü bütün eski kitap ve yazıtlarda Adem ve Havva'ya kadar uzanan bir süre içerisinde görülen tekerlekli dumanlı ateşli savaş arabaları anlatılmaktadır.
Kaynak: Tanrıların Arbaları, Eric Van Daniken
Tevrat'a Göre Kutsal Ahit Sandığı
Kutsal Ahit Sandığı , hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışlarından sonra Sina Dağı'nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandukada,
Hz. Musa'dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun'dan kalan eşyalar bulunmaktadır. Yarattığı herşeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Yüce Rabbimiz, sandukanın varlığını Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa'ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
"Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi." (Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31)
İsrailoğulları Mısır'dan çıktıkları zaman, Rabbin onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa'nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu." (Kitabı Mukaddes /Tarihler II. Bap5)
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından
yerine konduğu ise yine Tevrat'ta şu şekilde haber verilmektedir:
"Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah'ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah'ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah'ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu". (Kitabı Mukaddes / Samuel II. Bap.6)
Hz. Musa'nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler Kudüs şehri, Hz. Süleyman'ın yaptırmış olduğu mabed ve "Ahit Sandığı" ile anılan bir tarihe sahiptir. M.S. 70 yılında Kudüs'teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma'ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, M.Ö. 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs'te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye'ye, Hatay'a, Mekke'ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.)
Hadislerde Kutsal Ahit Sandığı
Kutsal Ahid Sandığı, Kuran'da belirtildiği gibi, Allah'ın "inananlar için bir delili" (Bakara Suresi, 248)
olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir.
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak
ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah'ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.Peygamberimiz (sav) de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı manevi olan Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut'un hükümranlığının belgesi gibi- O'nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
"Mehdi, Tabut-u Sekine'yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak." (Ikdı'd Dürer, sf.51-a)
Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir.Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır. Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir.
Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir." (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
Bu hadislerle ilgili yorumlara göre,
Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam'ın hoşgörüsü ve
Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır. Hadislerde geçen ve "Taberiye gölündedir" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler.
27 Ocak 2012 Cuma
20 Ocak 2012 Cuma
EASTER ISLAND -PASCALYA ADASI
18.yy başlarında Pascalya adasına ayak basan Avrupalı denizciler gözlerine inanamamıştı.Şili kıyılarının 3050 km açığında bu küçücük kara parçasının her yanına yüzlerce dev heykel saçılmış duruyordu. Çelik kadar dayanıklı volkanik kayalar, tereyağ keser gibi kesilmiş; 10.000 tonluk kayalar dağlardan koparılmıştı. Yükseklikleri 10-20 metre arasında değişen 50 tonluk heykeller, hareket ettirilmeyi bekleyen robotlar gibi durmaktaydı. Araştırmalar, heykellerin ilk yapıldıklarında şapkalı olduklarını göstermiştir. Ama şapkalar bile heykellerin kökenini bulmaya yetmemektedir. Şapkaların yapımında kullanılan 10 tonluk taşlar, gövdelerinden ayrı bir yerde bulunuyordu. Üstelik gövdelere oturtulabilmeleri için metrelerce yukarıya kaldırılmaları gerekiyodu. O günlerde her heykelde üzerinde garip bir hiyaroglif yazı olan tabletler bulunuyordu.
Günümüzde bu tabletlerin yalnızca 10 tanesi dünya müzelerindedir. Ve üzerlerindeki yazıyı henüz kimse çözememişlerdir.Pascalya adası, herhangi bir kıta yada uygarlıktan çok uzaktadır. Adalılar, güneş ve yıldızlarla başka ülkelerde olduğundan daha ilgilidirler. Volkanik bir ülke olduğu için adada ağaç yetişmez. Taş dev heykellerin kütükler üzerinde taşındığını ileri süren açıklama yolu hepten geçersizdir. Üstelik ada, ancak 2.000 kişiyi besleyecek güçtedir. (Pascalya adasında bugün birkaçyüz yerli yaşar) Bir geminin taş işçilerine yiyecek ve giyecek eşyası getirmesi o çağlarda imkansızdır. Öyleyse taşları dağlardan söken, heykelleri yapan ve bugün durdukları yerlere taşıyanlar kimlerdi?
Günümüzde bu tabletlerin yalnızca 10 tanesi dünya müzelerindedir. Ve üzerlerindeki yazıyı henüz kimse çözememişlerdir.Pascalya adası, herhangi bir kıta yada uygarlıktan çok uzaktadır. Adalılar, güneş ve yıldızlarla başka ülkelerde olduğundan daha ilgilidirler. Volkanik bir ülke olduğu için adada ağaç yetişmez. Taş dev heykellerin kütükler üzerinde taşındığını ileri süren açıklama yolu hepten geçersizdir. Üstelik ada, ancak 2.000 kişiyi besleyecek güçtedir. (Pascalya adasında bugün birkaçyüz yerli yaşar) Bir geminin taş işçilerine yiyecek ve giyecek eşyası getirmesi o çağlarda imkansızdır. Öyleyse taşları dağlardan söken, heykelleri yapan ve bugün durdukları yerlere taşıyanlar kimlerdi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)