Exodus ( çıkış) Musa Ahit sandığının yapımı konusunda Tanrı'nın verdiği kesin emirleri anlatır. Talimatlar çok açıktır. Ölçütler, pervaz ve çemberlerin nereye nasıl takılacağı hangi madenlerin kullanılacağı apacık ve kesin olarak belirtilmiştir bunda amaç herşeyin Tanrı'nın istediği gibi olmasını sağlamaktır. Öyle ki Tanrı birkaç sefer Musa'yı yanlışlık yapmaması konusunda uyarır.
" Bak ve dağda sana gösterilen örneklere göre yap." (Exodus , xxv, 40 )
Ayrıca Tanrı Musaya kendisiyle sandığı üzerindeki kefaret örtüsü aracılığıyla konusabileceğini söyler. Hiç kimse der sandığın yanına yaklaşmamalıdır ve sandığın taşınması sırasında giyilmesi gereken seyleri ve özellikle ayakkabıları ayrıntıyla anlatır. Bütün bu uyarmalara rağmen bir aksilik olur. (İki samuel vi,2) Davut sandığı Uzza ile birlikte bir öküz arabasına bindirilir. Ancak yolda giderlerken öküzlerden biri tökezler ve sandık düşecek gibi olur. Bunun üzerine Uzza atılarak sandığı tutar ve yıldırım çarpmış gibi birden bire ölür.
Sandık kuşkusuz elektrik yüklüydü. Eğer Tevrattaki talimatlara uyarak yeniden yaparsak yüzlerce volt gücünde bir elektrik akımı dogacaktır. Biri pozitif diğeri negatif yüklü olan iki altın tabaka , kondansatör görevi yapacaktırç. Kefaret örtüsü üzerine yerleştirilen iki altın kerubinden birinin mıknatıs olması halinde de ortaya güzel bir hoparlör çıkacaktır. Belki de kerubinlerin içinde uzay gemisiyle Musa arasında bağlantı sağlayacak bir telsiz aracı vardı . Exodus'un çeşitli bölümlerinde sandıktan kıvılcımlar cıktığı ve Musa'nın öğüt ve yardıma ihtiyacı olduğu zaman bu ileticiden yararlandığını yazar. Musa Tanrı'sının sesini duyabilmekte ancak onu görememektedir. Bir keresinde Tanrı'ya kendisini göstermesini söyler. Tanrı'nın karşılığı şudur:
"Ve dedi : yüzümü göremezsin , çünkü insan beni görüpte yaşayamaz . Ve Rab dedi: İşte yanımda bir yer var ve kaya üzerinde duracaksın ve vaki olcak ki izzetim geçtiği zaman seni bir kayanın kovuğuna koyacağım ve ben geçinceye kadar seni elimle örteceğim , ve elimi kaldıracağım arkamı göreceksin ama yüzüm görülmeyecek." (Exodus, xxxiii, 20-23)
Eski yazılarda bu olayın inanılmaz yazıları vardır. Örneğin Gılgamış Destanının beşinci tabletinde bu destan Sümer kaynaklıdır ve Tevrattan çok önce yazılmıştır. Hemen hemen aynı cümlelere rastlıyoruz.
" Hiçbir ölümlü ,Tanrıların yaşadığı kutsal dağa gelemez. Tanrıların yüzünü gören ölmelidir. "
İnsanlık tarihini anlatan başka eski kitaplarda böyle cümleler vardır. Neden Tanrılar kullarıyla yüz yüze gelmekten kaçınıyorlardı ? Neden maskelerinin düşmemesi için bu kadar caba harcıyorlardı? Tevrattaki bu olayın doğrudan doğruya Gılgamış Destanından alınmış olabilmesi akla geliyor. Çünkü Musa mMısır sarayında büyümüş., Mısır kültürünün temel taşı olan gizli kitaplardan bol bol yararlanma imkanı bulmuştu. Bu kitaplıklarda Gılgamıış Destanıda elbet yer alıyordu. Belki Tevrat'ın yaşı hakkında da kuşkuya düşmeliyiz. Çünkü çok daha sonra yaşayan Davut'un altı parmaklı ve altı tırnaklı bir devle savaştığı 2 Samuel xxi, 18-22 de uzun uzun anlatılmaktadır. Hatta bütün eski tarih destan ve hikayelerin bir noktada toplandıktan sonra değişik ülkelere değişik biçimlerde yayıldığını düşünebiliriz . Lut Gölü yakınlarında son yıllarda bulununan Kumran Yazıları , aradılış Bölümünde sözü edilen olaylara büyük benzerlik göstermektedirler. Bugüne kadar bilinmeyen birçok yeni bulguda , göklerdeki savaş arabalarından , tanrı oğullarından , içinden canlı yaratıklar çıkan bulut ve tekerleklerden söz edilmektedir. Musa Apokalips'inde (33.bölüm) Havva'nın göğe baktığı ve dört parlak kartalın çektiği ışıktan bir savaş arabası görüldüğü anlatılır. Araba hiçbir dünyalının anlatamayacağı ölçüde görkemlidir ve Adem'in yanına indiği zaman tekerleklerinin arasında dumanlar çıkar. Aslında bu öykü bize yeni birşey anlatmamaktadır. Çünkü bütün eski kitap ve yazıtlarda Adem ve Havva'ya kadar uzanan bir süre içerisinde görülen tekerlekli dumanlı ateşli savaş arabaları anlatılmaktadır.
Kaynak: Tanrıların Arbaları, Eric Van Daniken
Tevrat'a Göre Kutsal Ahit Sandığı
Kutsal Ahit Sandığı , hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışlarından sonra Sina Dağı'nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandukada,
Hz. Musa'dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun'dan kalan eşyalar bulunmaktadır. Yarattığı herşeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Yüce Rabbimiz, sandukanın varlığını Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa'ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
"Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi." (Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31)
İsrailoğulları Mısır'dan çıktıkları zaman, Rabbin onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa'nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu." (Kitabı Mukaddes /Tarihler II. Bap5)
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından
yerine konduğu ise yine Tevrat'ta şu şekilde haber verilmektedir:
"Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah'ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah'ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah'ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu". (Kitabı Mukaddes / Samuel II. Bap.6)
Hz. Musa'nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler Kudüs şehri, Hz. Süleyman'ın yaptırmış olduğu mabed ve "Ahit Sandığı" ile anılan bir tarihe sahiptir. M.S. 70 yılında Kudüs'teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma'ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, M.Ö. 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs'te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye'ye, Hatay'a, Mekke'ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.)
Hadislerde Kutsal Ahit Sandığı
Kutsal Ahid Sandığı, Kuran'da belirtildiği gibi, Allah'ın "inananlar için bir delili" (Bakara Suresi, 248)
olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir.
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak
ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah'ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.Peygamberimiz (sav) de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı manevi olan Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut'un hükümranlığının belgesi gibi- O'nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
"Mehdi, Tabut-u Sekine'yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak." (Ikdı'd Dürer, sf.51-a)
Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir.Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır. Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir.
Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir." (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
Bu hadislerle ilgili yorumlara göre,
Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam'ın hoşgörüsü ve
Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır. Hadislerde geçen ve "Taberiye gölündedir" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler.
BİLGİNİN IŞIĞINDA
27 Ocak 2012 Cuma
20 Ocak 2012 Cuma
EASTER ISLAND -PASCALYA ADASI
18.yy başlarında Pascalya adasına ayak basan Avrupalı denizciler gözlerine inanamamıştı.Şili kıyılarının 3050 km açığında bu küçücük kara parçasının her yanına yüzlerce dev heykel saçılmış duruyordu. Çelik kadar dayanıklı volkanik kayalar, tereyağ keser gibi kesilmiş; 10.000 tonluk kayalar dağlardan koparılmıştı. Yükseklikleri 10-20 metre arasında değişen 50 tonluk heykeller, hareket ettirilmeyi bekleyen robotlar gibi durmaktaydı. Araştırmalar, heykellerin ilk yapıldıklarında şapkalı olduklarını göstermiştir. Ama şapkalar bile heykellerin kökenini bulmaya yetmemektedir. Şapkaların yapımında kullanılan 10 tonluk taşlar, gövdelerinden ayrı bir yerde bulunuyordu. Üstelik gövdelere oturtulabilmeleri için metrelerce yukarıya kaldırılmaları gerekiyodu. O günlerde her heykelde üzerinde garip bir hiyaroglif yazı olan tabletler bulunuyordu.
Günümüzde bu tabletlerin yalnızca 10 tanesi dünya müzelerindedir. Ve üzerlerindeki yazıyı henüz kimse çözememişlerdir.Pascalya adası, herhangi bir kıta yada uygarlıktan çok uzaktadır. Adalılar, güneş ve yıldızlarla başka ülkelerde olduğundan daha ilgilidirler. Volkanik bir ülke olduğu için adada ağaç yetişmez. Taş dev heykellerin kütükler üzerinde taşındığını ileri süren açıklama yolu hepten geçersizdir. Üstelik ada, ancak 2.000 kişiyi besleyecek güçtedir. (Pascalya adasında bugün birkaçyüz yerli yaşar) Bir geminin taş işçilerine yiyecek ve giyecek eşyası getirmesi o çağlarda imkansızdır. Öyleyse taşları dağlardan söken, heykelleri yapan ve bugün durdukları yerlere taşıyanlar kimlerdi?
Günümüzde bu tabletlerin yalnızca 10 tanesi dünya müzelerindedir. Ve üzerlerindeki yazıyı henüz kimse çözememişlerdir.Pascalya adası, herhangi bir kıta yada uygarlıktan çok uzaktadır. Adalılar, güneş ve yıldızlarla başka ülkelerde olduğundan daha ilgilidirler. Volkanik bir ülke olduğu için adada ağaç yetişmez. Taş dev heykellerin kütükler üzerinde taşındığını ileri süren açıklama yolu hepten geçersizdir. Üstelik ada, ancak 2.000 kişiyi besleyecek güçtedir. (Pascalya adasında bugün birkaçyüz yerli yaşar) Bir geminin taş işçilerine yiyecek ve giyecek eşyası getirmesi o çağlarda imkansızdır. Öyleyse taşları dağlardan söken, heykelleri yapan ve bugün durdukları yerlere taşıyanlar kimlerdi?
5 Aralık 2011 Pazartesi
TEMEL YURTTAŞLIK BİLGİSİ
TOPLUMSAL YAŞAM
1-Toplum Nedir, Niçin Toplum Vardır?
insanlar yüzbinlerce yıldır yeryüzünde yaşamaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır, insanlar ihtiyaçlarını karşılayabilmek için toplum halinde örgütlenmişlerdir. O halde toplu olarak yaşamak zorunluluktur. Bu zorunluluk nedeniyle ekonomik, sosyal, politik ve kültürel ilişkiler giderek artmakta ve yoğunlaşmaktadır. Toplumlar çeşitli öğelerden meydana gelmiştir. Toplumsal yapıların temelinde insan ilişkileri vardır. Bu ilişkiler toplumsal olguları ya da kurumları belirler. Kurumlar da insan etkinliklerini düzenler. Bir toplumu oluşturan öğeler, devamlı birbirleriyle etkileşim halindedir, bazen uyumludurlar, bazen de çatışırlar. Toplumun temelinde birey vardır. Toplum, insan hayatını kolaylaştırmak ve daha iyi yaşam koşulları oluşturabilmek için vardır. Bununla beraber bireylerde, toplum içinde sosyalleşir, gelişir, kimlik ve kişilik kazanırlar. O halde insan sosyal bir varlıktır. Bilimlerin amacı doğayı, insanı ve toplumu tanımak, onlarla ilgili olay ve olguları açıklamaktır. İnsanı ve toplumu inceleyen bilimlere toplumsal bilimler denir. Bunlar tarih, hukuk, psikoloji, ekonomi, siyaset, coğrafya ve sosyoloji gibi bilimlerdir. Toplumsal bilimler, toplumsal gerçeklerin belirli yanlarını konu edinir. Ancak hepsi birbiriyle ilişki içindedir ve olmak, birbirlerinin verilerini dikkate almak zorundadır. Diğer toplumsal bilimler toplumsal gerçekliğin kendini ilgilendiren yanlarını ele alırken, sosyoloji toplumu bir bütün olarak inceler, diğer toplumsal bilimlerden farkı budur.
2. Toplumsal Değer - Toplumsal Norm - Toplumsal Kontrol
Bir toplumun ya da toplumsal bireylerin olumlu tepki gösterdikleri düşünceler,, kurallar, uygulama biçimleri ve nesneler toplumsal değerleri oluşturur. Bireyler doğduklarında üyesi oldukları toplumun toplumsal değerlerini hazır olarak bulurlar, öğrenir ve benimserler. Toplumsal değerler, toplumsal düzenin korunması ve devamlılığı açısından önemli rol oynarlar. Bireylerin toplumdaki yerini belirlerler. Uygun ol mayan tutum ve davranışları engeller, dayanışma yı güçlendirir, toplumsal kimliğin oluşumuna katkı da bulunurlar. Kimlik, bireyin kendisini nasıl algıladığı, kiminle özdeşleştirdiğidir. Milli kimlik ise vatan, dil, din, kültür gibi toplumsal değerlerin bütünüdür. İnsanların toplu halde yaşayabilmeleri ve toplumun varlığını sürdürebilmeleri için birtakım kuralla ortaya çıkmıştır. Bu kuralların ortaya çıkışı ve gelişmesi uzun yıllar sonucu olmuştur. Uygun olan vı olmayan davranışın ne olduğunu belirleyen orta davranış ölçütlerine norm adı verilir. Normlar karşılıklı hak ve sorumlulukların belirlenmesinde etklidir. Yazılı (açık) ve yazısız (gizli) normlar olara ikiye ayrılır. Yazılı normlar, devletin yetkili organları tarafından oluşturulur, resmi normlardır, bu normlar uyulması zorunludur. Yazısız normlar, bireyler arası etkileşim sonucu ortaya çıkmıştır. Bunlar örf, adet, gelene vb...dir. Toplumsal normlara uyulması, toplumun düze ve devamlılığını sağlar. Bu normlara uygun davranılmasını sağlamak amacıyla gelişen mekanizm; ya toplumsal kontrol adı verilir. Toplumsal kontrol, bireylerin davranışlarını normlara uygun olması ve toplumsal değerler benimsenmesinin sağlanması demektir. Resmi \ resmi olmayan şeklinde ikiye ayrılır. Resmi toplumsal kontrolde kontrolü gerçekleştiren kuru temelde devlettir. Devlet kontrol işlevini bir takı resmi örgütler aracılığıyla (mahkeme, polis, disi, liri kurulu vb...) gerçekleştirir. Resmi kontrol herk( için zorunludur. Resmi olmayan kontrol de gri içinde gerçekleşir. Herkesin uyması gereken kurallara uymayanlar ayıplama, kınama, dışlama gibi yaptırımlarla karşılaşır. Toplumda düzeni sağlayan kurallar, şu aı başlıklar altında toplanabilir; din kuralları, örf adetler, ahlak kuralları, görgü kuralları ve huk kuralları. Bu kuralların çeşitli yaptırım güçleri vardır. En güçlü yaptırımı olan kurallar hukuk kuralarıdır.
TEMEL TOPLUMSAL KURUM OLARAK AİLE
1. Ailenin Tanımı
Toplumsal hayatın önemli bir boyutu olarak, belirli ortak çıkar ve hedefler çevresinde ortaya çıkan örgütlü toplumsal etkileşim biçimlerine toplumsal kurum denir.
Aile, evlilik ve kan bağı ile birbirine bağlı bireylerden oluşan, insan türünün devamını sağlayan, yeni kuşakları topluma hazırlayan, maddi ve manevi değerleri kuşaktan kuşağa aktaran en küçük ve temel toplumsal kurumdur.
Şekli ve büyüklüğü ne olursa olsun, her toplumda aile vardır. Bireyler aile içine doğar ve aile içinde sosyallesin Ailenin şekli ve büyüklüğü, toplumdan topluma olduğu gibi aynı toplumun değişik sınıf ve yörelerinde de değişiklik gösterir.
2. Ailenin İşlevleri
Neslin devamını sağlamak: Ailenin temel görevi, neslinin devamını sağlamaktır. Sağlıklı kuşaklar yetiştirebilmek için aile birliği önemlidir.
Eğitim işlevi: Çocukları topluma hazırlayan birincil gruptur. Çocuk aile içinde toplumun kültürünü, değer yargılarını öğrenir, kişilik kazanır.
Ekonomik işlev: Ailenin bir işlevi de bireylerinin ekonomik ihtiyaçlarını sağlamaktır. Üyelerinin duygusal (psikolojik) ihtiyaçlarını karşılamak.
Toplumsal kültürün sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlamak.
3. Ailenin Özellikleri
Aile en temel toplumsal gruptur. Üyeleri arasındaki ilişkiler açısından değerlendirildiğinde birincil gruptur. Aile, toplumun kopyası gibidir. Hem toplumsal kuralları içerir hem de uygulanmasını denetler. Bütün toplumsal gruplarda olduğu gibi aile de toplumsal değişmeden etkilenir. Özellikle sanayileşme ve kentleşme olguları, aileyi büyük bir hızla değişime uğratmış geniş aileleri çekirdek aileye dönüştürmüştür. Aile duygusal bir temele dayanır. Kişiler ilk kez sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu ailede öğrenir. Ayrıca kişilerin toplumsallaşmasını, toplumsal değerleri benimsemesini sağlar.
4. Aile Türleri
Tarihte sürekli değişim içinde olan aileyi, temel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz: Büyüklüğüne göre,
a. Geniş aile (büyük aile): İki ya da daha fazla kuşağı içine alan bir aile sınıfıdır. Evli bir çift, bunların çocukları ve akrabalık bağı ile bağlı olan diğer kimseleri (büyükanne, büyükbaba, amca, hala vb...) içine alan kalabalık ailedir. Geleneksel aile diye de anılır. Daha çok kırsal kesimde görülür.
b. Çekirdek aile (küçük aile): İki kuşağın birlikte yaşadığı, ana, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan ailedir. Modern aile de denir. Çağdaş sanayi toplumlarında ve ana kentlerde yaygındır. Ana ve baba hukukunun hakimiyetine göre,
-Ataerkil aile: Erkek, eşi veya eşleri ile evlenmiş erkek çocuklarının aileleri, evlenmemiş kız çocukları ve varsa hizmetlileri ve kölelerden oluşur.
Baba hem soyun hem de kuralların belirleyicisidir.Bu ailelerde mal bölünmez, arazi parçalanmaz ve satılmaz. Akrabalık ve miras erkeğe göre düzenlenir. Daha çok göçebe ve tarım toplumlarında rastlanır. Örnek: Türkler.
-Anaerkil aile: Bu ailede yetkiler annede veya daha çok annenin erkek kardeşindedir. Ana soyu esastır. Akrabalık ve miras kadına göre düzenlenir. Avcılık ve toplayıcılık döneminde görülür. Örnek: Eski dönemlerde Amazonlar.
5. Ailenin Toplumdaki Yeri
Aile yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir. Ancak tarihsel gelişimle beraber aile de bir takım değişikliklere uğramıştır. Aile toplumun en temel kurumu olduğuna ve bireylerin sosyalleşmesinde önemli rol oynadığına göre sağlıklı bireyler için ve sağlıklı bir toplum için sağlıklı evlilikler ve sağlıklı aileler gereklidir.
Sanayileşme ve kentleşme olguları aileyi büyük bir hızla değiştirmiş ve geniş ailenin yerini (çekirdek) modern aile almıştır. Günümüzün aile biçimi çoğunlukla çekirdek aile olmasına rağmen ataerkil ve anaerkil ailelerin izlerini görmek de mümkündür.
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
1. Eğitimin Tanımı
İnsan hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabası içindedir. Bu nedenle sürekli bir eğitim ortamında yer alır. Eğitim, toplum yaşamında önemli bir yere sahiptir, iyi bir insan, iyi bir vatandaş ancak nitelikli eğitimle yetişir. Eğitim, insan davranışlarında istenen yönde değişiklik oluşturma sürecidir. Amaçlanan eğitime ulaşabilmek için insanın gerekli bilgilerle donatılması öğretimdir. Atatürk'ün açıkladığı milli eğitim politikasına göre, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, her şeyden önce geleneklere düşman olan bütün unsurlara karşı savaşmak gereği öğretilmelidir. Ülkemizin yükselmesi çağdaş eğitimle olur.
2. Eğitimin Amacı
Milli Eğitim Temel Kanunda Türk Milli Eğitiminin genel amaçları şöyle sıralanmıştır;
Türk milletinin bütün fertlerini,
Atatürk ilke ve inkılâplarına ve Anayasa'da belirten Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlakî, insanî, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren,
Ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Ana-yasa'nın ilk ve temel ilkelerine dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip,
İnsan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek.
- İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranış ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak. Hayata hazırlamak ve onların kendilerin mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmaların sağlamak.
Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak Öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadî sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlı ğın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.
3. Türk Eğitim Sistemi
Türkiye'de eğitim sistemi ulusal olarak yürütü lür. Eğitim ile ilgili bakanlığın adı Milli Eğitim Bakanlığı'dır.Türk Milli Eğitimi'nin temel yapısı örgün ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayrılır. Örgün eğitim okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve Yüksek öğretim kurumlarını kapsar. Okulöncesi eğitim isteğe bağlıdır. İlköğretim kız - erke bütün vatandaşlar için zorunludur, ilköğretimin süresi sekiz yıldır. Yaygın eğitimin amacı örgün eğitime hiç girmemiş veya örgün eğitimin herhangi bir kademe sinde ayrılmış vatandaşlarımıza okuma - yazma öğretmek, temel bilgiler vermek ve hayatını kazanmasını sağlayacak yeni imkânlar hazırlamaktır. Eğitim, aile içinde başlar. Okuldaki planlı, programlı, disiplinli ve bilinçli çalışmalarla belli bir no1 taya ulaşır. Ancak okul sonrasında da hayatım boyunca eğitim devam eder. İlk eğitim aile ortamında alınır. Ailede alınan eğitim kişilik üzerine önemli etkiler ve izler bırakır. Yakın çevremiz, tel vizyon, radyo, gazete, konferans, tiyatro eğitimirr ze katkı sağlar. Kısaca insan, hayatı boyunca hep kendini eğitim ortamında bulur. Devlet, imkânları oranında okullar açar. Öğretmenler yetiştirir. Vatandaşların temel eğitim almalarını sağlar.
4. Milletin Tanımı
Millet, sınırları belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, duygu, düşünce ve kültür gibi ortak özellikleriyle diğer toplumlardan ayrılan, birlikte yaşamalarını etkileyen karşı bir tehlike belirdiği zaman tepki gösteren bir veya birden fazla toplumun oluşturduğu bir bütündür. Ülkesiz bir devlet olmayacağı gibi milletsiz bir devlette olmaz. Bir milletin geçmişi, bugünü, geleceği ve pek çok da ortak değeri vardır. Bir milleti yaşatan ve devamlı kılan en kuvvetli bağı milli birlik ve beraberlik duygusudur.
5. Milleti Meydana Getiren Başlıca Unsurlar
Milleti meydana getiren unsurları maddi ve manevi unsurlar olarak inceleyebiliriz.
a. Maddi Unsurlar:
Dil: Kendimizi başkalarına anlatma, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama aracıdır. Bir milleti meydana getiren fertlerin aynı dili kullanması, onların duygu ve düşüncelerini paylaşmalarını, birbirlerini anlamalarını sağlar. Dil birliği bir millet için gerekli olan milli birliğin sağlanmasını kolaylaştırır. Bununla birlikte tek başına bir milleti oluşturmaya yetmez. Günümüzde, bir millet kendi içinde birden fazla dil konuşulabildiği gibi, bir dil de birbirinden farklı milletler tarafından konuşulabil-mektedir. Görülüyor ki, dil birliği tek başına milleti oluşturmaya yetmediği gibi dil ayrılığı da milli birliğe engel olmamaktadır. Atatürk "Türk dili, Türk Millleti için kutsal bir hazinedir." diyerek dile verdiği önemi belirtmiştir.
Din: Din, insanları birbirine bağlayan güçlü bir etkendir. Dolayısıyla milletin meydana gelmesinde yapıcı bir rol oynar. Türklerin yaşamı çoğunlukla islam dininin etkisi altındadır. Hayata bakış tarzımız, ahlâk anlayışımız, gelenek ve göreneklerimiz, edebiyatımız, mimarimiz, müziğimiz büyük ölçüde islam dininin esaslarına göre şekillenmiştir. Din, millî varlığı şekillendiren önemli etkenlerden biri niteliğindedir. Atatürk dinin gerekliliğini şöyle ifade etmektedir "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
Bununla beraber din birliği bir milletin oluşması için tek başına yeterli değildir. Günümüzde dinler evrenseldir. Ayrıca içinde çok sayıda dinin bulunduğu milletler de vardır.
Irk: Bir toplumun millet olmasında ırk birliğinin de önemli rolü vardır. Aynı soydan gelen fertler arasında benzer özelliklerden kaynaklanan bir bağ olabilmektedir.
Atatürkçü düşüncede ırkçılığa yer yoktur. Ancak ırk birliği de birleştirici bir etken olmasına rağmen milletin oluşumu için zorunlu değildir.
Toprak: Aynı toprak parçası üzerinde çok uzun süre yaşamak orada yaşayanlar üzerinde duygu, düşünce ve fiziksel özellikleri yönünden benzerlikler oluşturur. Vatan üzerinde yaşayan insanları birleştiren, dayanışmayı sağlayan sınırları belli bir toprak parçasıdır. Millet, ancak üzerinde yaşadığı toprak parçası ile bir varlık ifade eder.
Ekonomi: Ortak çıkar ve ekonomik refah bir toplumun üyelerini birbirine yaklaştırır ve aralarında güçlü bir ilişkinin kurulmasını sağlar. Ekonomi çıkar birliği olarak milletin oluşumunda rol oynar ama yalnız başına yeterli değildir.
b. Manevi Unsurlar:
Tarih: Aynı olayları yaşamış olmak ve aynı olaylardan etkilenmek, insanları birleştiren ve bütünleştiren önemli etkenlerden biri olmuştur. Aynı geçmişi paylaşan ve uzun yıllar birlikte yaşayan toplumlar geleceği de paylaşırlar. Tarih birliği, milli birlik bilincinin gelişmesine katkıda bulunur.
Kültür: Kültür bir insan topluluğunun yaptığı, yarattığı ve doğaya kazandırdığı herşeydir. Tarih birliği nedeniyle uzun süre bir arada yaşayan insanlar ortak kültür değerleri oluştururlar. Toplumsal değerler ve normlar bir milletin kendi kültüründe değişir ve gelişir. Bireyler aynı gelenek, aynı ahlakî yapı, aynı kurallar vb. içinde yetişerek ortak bir kimlik geliştirirler.
Ülkü: Bir milletin bireylerinin gelecekle ilgili hedeflerinin aynı olması ülkü birliğidir. Ülkü birliğinin milletin gelişmesinde önemli bir etkisi vardır. Bizim ülkümüz bağımsız yaşamak, yükselmek ve ileri gitmektir. Milletimizin refahı ve milli kültürümüzü çağdaş bir düzeye çıkarmak başlıca hedefimizdir.
6. Türk Milletinin Özellikleri
Türk milleti zengin bir tarihe ve kültüre sahiptir. Tarihin ilk çağlarından beri bağımsız yaşamış ve bağımsızlığına çok önem vermiş bir millettir. Türk milleti, milli birliğin verdiği güçle en zor koşullar altında bağımsızlığını kazanmıştır. Her millet geleneklerini, göreneklerini, milli özelliklerini korumalıdır. Başka milletlerin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, kendi benliğini kaybeder. Atatürk, Türk milletinin özelliklerini Onuncu Yıl Nutku'nda şu sözlerle ifade etmiştir : " Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet ilimdir " Atatürk'e göre milliyetçilik, bireyi topluma bağlayan duygusal bağdır. Ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanlar; din, mezhep ve etnik köken bakımından hiçbir ayrılık göz önüne alınmaksızın Türk sayılır. Cumhuriyet ve inkilaplarımız milli birlik ve dayanışma sonucu gerçekleştirilmiştir. Milli birlik, vatanın ve milletin zararına olacak herhangi bir durumda millet olarak beraber olmak, beraber mücadele etmektir. Toplumsal kalkınma, büyük atılımlar, toplumsal problemlerin çözümü, dış tehditlere ve kışkırtmalara karşı koyuş, milli birlik ve bilinçle gerçekleşir.
7.Siyasetin Anlamı
Toplumları yönetme etkinliği anlamına gelir. Toplumu yönetme etkinliği en mükemmel şekilde devlet tarafından gerçekleştiğinden siyaset de devletin yönetme etkinliğidir. Siyasetin temel kurumları devlet, hükümet, parlâmento, seçim ve siyasi partilerdir. Siyasetin bu temel kurumları toplumdan topluma farklılık gösterir.
8. Siyasetin Temel Kavramları
a. Egemenlik: Milletin ve onun tüzel kişisi olan devletin sahip olduğu yetkilerin tümü demektir. Egemenliğin ulusun olduğu söylemek, devlet yaşamında en üst gücün bir tek kişi ya da gruba değil, bütün ulusa ait olduğu anlamına gelir. Anayasanın 6. maddesi "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz." demektedir. Yasama, yürütme, yargı güçlerinin kullanımı iç egemenlik; devletin başka bir devlete bağımlı olmaması ve diğer devletlerle eşit durumda bulunması bağımsızlık adını alır.
b. Meşrutiyet: Egemenliğin meşru olması, iktidarın hukuk kurallarına uygun olarak hareket etmesidir. Günümüz demokratik toplumlarında iktidarın, hem hukuk kurallarına uygun olması hem de halkın desteğine sahip olması gerekir. İktidarda olan yöneticiler halkın temsilcileridir ve halk tarafından seçilerek gelmiştir. Eğer iktidar, halkın desteğini yitirirse hukuken meşru bile olsa değiştirilmesi gerekir.
c. Devlet: Devlet insanlık tarihinin en eski ve en köklü toplum kurumlarından birisidir. İnsan top tuluklarının ekonomik ve toplumsal gelişmesinir belli bir aşamasında oluşmuş bir kurumdur. Ünli Fransız düşünür Rousseau devleti şöyle tanımlar "Devlet ya da site, yaşamı üyelerinin birliğine da yanan bir tüzel kişidir. Amacı, üyelerinin korunma sı ve refahıdır." Günümüzdeki modern devlet anla yışı 16. yy.dan itibaren şekillenmeye başlamıştı Devleti oluşturan temel öğeler ülke, halk ve otori tedir. Genel olarak devleti şu şekilde tanımlayabiliriz: Sınırları belli bir toprak parçası üzerinre yaşayan bir insan topluluğunun yaşamını kolaylaştırmak için oluşturduğu ve varlığı diğer devletlerce tanınan bir örgüttür. Devletin üyelerine vatandaş (yurttaş) denir.
9. Devletin Temel Unsurları
Devleti oluşturan temel unsurlar ülke, halk, otoritedir.
Ülke: Devletin sınırları belirlenmiş ve üzerinde egemen olduğu toprak parçasına ülke denir. Devletin ortaya çıkabilmesi için varlığı mutlaka gerekli olan unsurdur. Çünkü fiziki bir alan yerleşmemiş bir toplum düşünülemez. Bu toprak parçası coğrafi olarak ya da bir anlaşmayla çizillmiş sınırlarla komşularından ayrılır. Halkın üzerinde yaşadığı bu toprak parçası yurt (vatan) adını alır.
Halk: Aynı duyguları paylaşan, temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş bulunan, ortak bir ülkü etrafında birleşmiş olan insan topluluğudur. İnsan topluluğunun varlığı da devletin vazgeçilmez unsurudur. Çünkü devletin varlık nedeni halktır. Halk olmadan devlet olmaz.
Otorite: Devlette karar verme yetkisinin kendisinde toplandığı bir otorite, başka bir deyişle devlet etkinliklerinde söz sahibi olan bir irade vardır. Bu otorite ya da irade egemenlik adını alır. Devletler belirli bir ülke üzerinde kurulmaktadır. Yine devlet o ülke üzerinde yaşayan toplumu yönetirken de otorite uygulanmaktadır. Çağdaş insan toplumlarındaki en büyük örgütlenme devlettir. Ve insanlar arası ilişkileri düzenler. Günümüz toplumlarında devletin işlevleri giderek artmıştır. Devlet bu görevlerini hükümet aracılığıyla yerine getirir.
10. Devletin İşlevleri
Devlet, kamu düzenini korur. Zor ve kuvvet kullanabilme yetkisine sahiptir. Doğal kaynakların korunması, yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi işler en etkin biçimde devlet tarafından yerine getirilebilir. Diğer devletlerle ilişkilleri yürütür ve dış tehlikelere karşı ülkenin korunmasıyla yükümlüdür. Devlet diğer toplumsal kurumların işlevlerini yerine getirmelerine yardımcı olur. İnsan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır. Bireylere din ve vicdan özgürlüğü sağlar.
Vatandaşın eğitim, sağlık gibi her çeşit gereksi-nimiyle ilgilenir. Devletin yasama, yürütme, yargı görevleri ayrı organlar tarafından yerine getirilir. Buna güçler ayrılığı denir.
11. Devletin Görevleri
Toplumun siyasal olarak düzenlenmiş şekli olan devletin yasama, yürütme ve yargı görevleri vardır.
Yasama (Kanun Yapma): Millet adına temel hukuk düzenlemelerini yapan yasama organımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu yetki devredilemez (Anayasa mad. 7).
Yürütme: Yasaları uygulayan ve hayata geçiren yürütme organımız Bakanlar Kurulu ve Cum-hurbaşkanı'dır.
Yargı: Hukukî anlaşmazlıklar baş gösterdiğinde sorunların çözümünde hakemlik eden ya da hukuk kurallarına uyulmadığında yaptırıma çarptıran yargı organımız Türk Milleti adına Bağımsız Mahkemelerdir. (Anayasa mad. 9)
Modern devletin iki temel niteliği vardır. Demo-ratik olması ve hukuk devleti olmasıdır.
Demokratik Devlet: Siyasal katılımın en yoğun olduğu devlettir. Demokrasinin temel koşulları şunlardır: Katılma (yurttaşların iktidara katılması), çoğulculuk (farklı, hatta karşıt görüşlerin, kişi ve grupların kendilerini özgürce ifade etmesi), hukuk devleti.
Hukuk Devleti: Devlet gücünün hukuka bağlanmasıdır. Hukuk devleti vatandaşlara temel hak ve hürriyetleri tanıyan, yürütme organlarının ve idare makamlarının hukuka bağlılığını ve vatandaşlara "hukukî güvenlik" sağlayan devlettir. Devlet gücü Anayasayla meşrulaştırılmıştır. Devletin
tüm fiilleri kanunlara dayanır. Tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir. Bağımsız mahkemeler aracılığıyla, yurttaşlara devlete karşı hak arama ve kanun yolları açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. (Anayasa mad. 2)
Hükümet: Yürütme organıdır. Siyasal gücü devlet adına kullanan kurumdur. Hükümeti meydana getiren unsurlar liderlik, karar verme süreci ve güçtür. Hükümetin görevleri toplumla ilgili belli amaçları saptamak, kaynakların kullanımını sağlamak, değerli kaynakların dağıtımını yapmak, toplumsal düzeni ve kontrolü sağlamaktır. Ülkemizde yürütme organı; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu'ndan oluşur. Bakanlar Kurulunun başkanı Başbakandır. Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır. Bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakan tarafından seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır. Hükümet edenler, hukuk kurallarına uygun olarak iktidarda bulunmak zorundadırlar. Çünkü, vatandaşlar ancak meşru bir hükümetin kararlarına uyarlar.
Parlâmento: Milletvekillerini içinde bulunduran kurumdur. Devletin yasama organıdır. Başlıca görevi yasa çıkarmak ve hükümeti denetlemektir. Parlâmento toplumun tüm sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı yerdir. Devletin bütçe ve kanun tasarılarını görüşür, kabul ya da red eder. Ayrıca, para basılmasına, genel ya da özel af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, milletlerarası anlaşmaları onaylamak gibi görevleri vardır.
Siyasî Partiler: Çağdaş demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Tek partinin hakim olduğu ülkeler dışında, demokratik çoğulcu rejimi benimsemiş her ülkede birden fazla parti faaliyette bulunmaktadır. Her ülkenin kendine özgü tarihsel, geleneksel özellikleri parti sistemini belirler. Siyasî par tiler adaylarının iktidara gelmelerini sağlamak için çaba göstermek amacıyla kurulan örgütlerdir. Hal
kın yöneticileri iş başına getirmesi siyasî partiler aracılığıyla olur. Siyasî partiler hukuk düzeninin sınırladığı çerçevede birbirleriyle rekabet ederler ve halkın oyunu almaya çalışırlar.
Muhalefet: Çoğulcu demokrasilerde çeşitli fikir ve düşünceye sahip partilerin iktidar mücadelesi yaptığı görülür. Çoğunluk oyu kazanan parti iktidar, diğerleri ise muhalefettir. Muhalefet hükümetin yaptığı işleri denetler ve eleştirir. Bu da siyasî partilerin önemli görevidir. Seçmen oyunu verdikten sonra hükümetin neler yaptığını detaylı olarak bilemez. Muhalif partiler sürekli olarak parlâmentoda bulunduklarından hükümeti denetler ve hatalarını saptayarak halka duyurur.
12. Seçim Sistemleri
Demokrasilerde yönetenler seçimle iş başına gelir. Her ülke kendi seçim sistemini kendi belirler. Seçimlerin serbest olması birden fazla aday arasında gerçek bir tercihe olanak vermesidir. Serbest ve dürüst seçim demokrasinin önde gelen ilkelerinden biridir. Seçimi etkileyen faktörlerin başında propaganda gelir.
Seçimlerin İşlevleri: Seçim, insanların siyasal açıdan toplumsallaşmasında eğitici bir rol oynar. Siyasal otoritenin dayandığı halk desteğini ölçme bakımından bir araçtır. Siyasal mücadelenin sonucunu değerlendirmede ölçüttür. Siyasal istikrarsızlıkların çözümünde araçtır.
Genel ve Eşit Oy: Tüm vatandaşlar gelir seviyesi, eğitim durumu, cinsiyet gibi özellikler gözetmeksizin oy hakkına sahiptir. Her seçmen tek bir oya sahiptir. Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoyuna katılma hakkına sahiptir. Oy kullanabilmek için seçmen kütüğüne kayıtlı olmak gerekir. Er, erbaş, askeri öğrenciler, kamu haklarından yoksun bırakılanlar, hapishanedeki hükümlüler oy hakkından mahrumdur.
Serbest Oy: Seçmenlerin oylarını maddî ve manevî bir baskıya uğramadan kullanabilmesidir. Anayasamıza göre, oy vermek bir görev değil, va-
tandaşlık hakkıdır. 1987 yılında oy sistemi zorunlu hale getirilmiş, bu da Türkiye'de seçimlere katılma oranını önemli ölçüde artmıştır.
Gizli Oy: Hiç kimse, bir seçmenin kime oy verdiğini öğrenemez. Bu da oy kullanan kişilerin baskı altında kalmadan oyunu kullanmasını sağlar. Seçmenin oyunu kapalı oy verme yerinde kullanması, oy pusulasının resmî mühürlü kapalı zarf içinde atılması gibi tedbirler oyun gizliliğini sağlamak amacına yöneliktir.
Açık Sayım ve Döküm: Seçimlerde kullanılan oyların sayım ve dökümünün kamuya açık olmasıdır. Oy verme yerinde bulunanlar sayım ve dökümü takip ederler. Sandık kurulu başkanı seçim sonuçlarını gösteren tutanağı herkesin görebileceği bir yere asmak zorundadır.
Günümüzde uygulanmakta olan seçim sistemleri iki grupta toplanabilir:
a. Çoğunluk Sistemi: Bu sistemde bir seçim çevresinde seçime giren partiler arasında en çok oy alan parti seçimi kazanmış sayılır. Çoğunluk sistemi ikiye ayrılır.
Tek turlu çoğunluk sistemi: Bu sistemde seçmen sayısının yarısından fazla oy almasa bile en çok oy alan parti seçimi kazanır. Tüm milletvekillerini o parti çıkarır.
İki turlu çoğunluk sistemi: ilk turda seçilebilmek için oyların yarıdan fazlasını elde etmek gerekir. Eğer ilk turda adaylardan hiçbiri oyların yarıdan fazlasını alamamışsa bir süre sonra ikinci bir oylama yapılır. Bu oylamada en çok oy alan aday ya da adaylar seçilmiş sayılır.
b. Nispî Temsil Sistemi: Bu sistemde bir seçerli oyların oranına göre temsilci çıkarırlar. Nispî temsil sisteminin amacı her parti ya da gruba siyasal gücü ile orantılı temsil edilme olanağı vermektedir. Nispî temsil, hak eşitliğini sağlamaya çalışa rak adalet ilkesini yerine getirmektir. Nispî temsil
sistemi uygulanan ülkelerde oyların değişik partilere bölünmesi yüzünden tek partinin mecliste çoğunluğu sağlaması daha zordur. Böyle durumlarda
bazı partiler anlaşır ve karma hükümet kurarlar. Buna "Koalisyon" denir.
13. Siyasal Yönetim Şekilleri
Bir toplumda yönetenlerle yönetilenlerin genel olarak ayrılış biçimine siyasal yönetim şekli denir. Genelde iki siyasal yönetim biçiminden bahsedebiliriz.
a. Baskıcı Yönetim: Bu yönetimlerde yetkiler bir kişide toplanır. Demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanır. Yönetenlerin yetkilerinin hiçbir şekilde sınırlandırılmadığı, disiplinin ağır bastığı bir yönetim şeklidir. Çoğulculuk yoktur. Halk siyasetin dışındadır ve yönetime katılamaz. Baskıcı yönetimlerin başlıcaları monarşi ve oligarşidir.
b. Özgürlükçü Yönetim: Demokratik yönetimdir. Vatandaşlar arasında ayrıcalık tanımayan, yöneticilerin seçimle iş başına geldiği ve halk egemenliğine dayanan siyasî yönetim biçimidir. Devletin yasama, yürütme ve yargı görevleri ayrı ayrı organlar tarafından yerine getirilir. Buna kuvvetler
ayrılığı denir.
14. Egemenliğin Kaynağına Göre Devlet Şekilleri
Egemenliğin (Hakimiyetin) kaynağına göre devletleri dört grupta toplayabiliriz.
a. Demokratik Devlet : Egemenliğin kaynağı halkın iradesidir; bir başka deyişle, yönetilenlerin seçimidir. Bu anlayış ilk önce Amerika Birleşik Devletleri Bağımsızlık Bildirisinde açıklanmıştır. O günden bu yana pek çok devlet bu anlayışı benimsemiştir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir. Bu tür devletlerde yöneticiler belli bir zaman için seçimle iş başına gelir. Milletin iradesi en üstün iradedir. Demokratik devletlerde kişi hak ve hürriyetleri anayasa ile teminat altına almıştır. Demokratik yönetimlerde kişiler kendilerine tanınan hak ve hürriyyetlerden yararlanarak yönetime katılabilirler. Bunu partiye girmek veya istediği partiye oy vermek şeklinde yapabilirler.
b. Monarşik Devlet: Siyasal otoritenin tek bir kişi ve onun temsilcileri tarafından kullanılmasıdır. Bu kişi bir kral, kraliçe, padişah veya prens olabilir. Devletin yasama, yürütme, yargı görevleri tek bir kişinin ya da onun temsilcilerinin elinde toplanır.
Mutlak Monarşi: Bu monarşilerde siyasal otoriteye sahip olan kişinin yetkileri sınırsızdır. Kendini denetleyen, sınırlayan bir kurum yoktur. Mutlak otoriteye sahiptir.
Meşruti Monarşi: Hükümdarın yetkilerinin çoğunu meclis ve öteki anayasal kurumlara devrettiği sınırlandırılmış monarşidir. Böyle olmasıyla beraber son söz yine hükümdara aittir.
c. Teokratik Devlet: Din kurallarına göre kuru lup yönetilen devlettir. İnsanlar devletin Tanrı'nın iradesiyle kurulduğuna inanırlar. Yöneticiler yaptıklarından dolayı Tanrı'ya karşı sorumludurlar. Egemenliğin kaynağı Tanrı ve Tanrı buyruklarıdır.
d. Oligarşik Devlet: Egemenlik bir grupta toplanmıştır. Devletin diğer yöneticileri bu grup tarafından atanır. Kanunlar bu grup tarafından yapılır
ve yönetim grup adına gerçekleştirilir. Eğer egemenliği elinde bulunduran grup soylular ise Aristokrasi adını alır.
e. Otokratik Devlet: Bu, ilkel topluluklarda geçerli olan bir yönetim biçimidir. Egemenliğin kaynağı zor kullanma ya da kaba güçtür. Şef genellikle en güçlü olandır. Kendisinden daha güçlü biri çıkana kadar yetkisini kullanır.
15. Örgütlenme Bakımından Devlet Şekilleri
Örgütlenmesi bakımından devleti üniter ve federe olarak ikiye ayırmak mümkündür. Üniter devlet tek yapılı devlettir, mutlak bir hukuk ve yasa birliği vardır. Federe devlette ise söz konusu olan, birden çok devletin bazı yetkilerinden, federal devlet lehine vazgeçerek birlikte ayrı bir devlet, bir federasyon oluşturmalıdır.
16. Yönetimin Yapısal Görünümü
Devlet görevleri içinde gittikçe güçlenen ve yaygın bir görünümü olan kamu yönetimidir. Bunlar ülkenin her yanına yayılan bireylerin, hemen her an karşılaştıkları ve ilişki içinde bulundukları kuruluşlardır.Yapısal anlamda kamu yönetimi, yasama ve yargı organları dışında kalan tüm devlet kurumlarını kapsar. Bunları çeşitli biçimlerde örgütlenmiş olarak görebiliyoruz. Yönetsel kuruluşların bir bölümü "tekli makam" bir bölümü de "kurul" eli ile yönetilirler. Görevleri açısından da bir bölümü "yalın görevli" bir bölümü de "karma görevli"dir.
Yönetsel kuruluşlar şu gruplara ayrılabilir:
a. Genel Yönetim Kuruluşları: Devletin temel yönetsel yapısını oluşturan kuruluşlara Genel Yönetim Kuruluşları ya da Merkez Yönetimi adı verilir. Bu kuruluşlar kendi içinde merkez örgütü ve taşra örgütü olarak ikiye ayrılır. Genel yönetimin merkez örgütü Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Bakanlıkları içine alır. Taşra yönetimi ise bölge yönetimi ile il, ilçe ve bucak yönetiminden oluşur.
Taşra Örgütü
Bir bakanlığın ya da kamu kurumunun üstlendiği hizmetleri, başkentten sunması olanaklı değildir. Bu nedenle hiyerarşik bir şekilde merkez örgütüne bağlı taşra örgütü vardır.
İl Yönetimi: il yönetiminin başı validir. Devletin, hükümetin ve bakanlıkların ildeki temsilcisi aynı zamanda il Özel idaresinin başı ve yürütme organıdır. Tek tek bütün taşra kuruluşlarının genel yönetiminden ve eşgüdümünden sorumludur. Vali içişleri Bakanının önerisi üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır. Valiye ilin yönetiminde yardımcı olan İl Yönetim Kurulu bulunur.
İlçe Yönetimi: ilçede hükümetin temsilcisi kaymakamdır. Kaymakam ilçe yönetiminin başıdır, ilçenin mülkî amiri ve ilçedeki yönetim örgütü görevlilerin hiyerarşik üstüdür. Kaymakam, görevlerini valinin gözetim ve denetimi altında yapar. İlçe içindeki yönetsel kuruluşları denetler ve bunlar arasında iş-
birliğini sağlar. Kaymakam içişleri Bakanının uygun görüşü ve Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır.
Bucak Yönetimi: Bucak ilçenin bir alt kademesidir. Bucak müdürünün yönetiminde, seçimle göreve gelen üyelerin de bulunduğu bir bucak meclisi ve bucak komisyonunun bulunduğu, küçük bir örgütü vardır. Ancak bucaklar, beklenen gelişmeyi gösteremedikleri için zaman içinde varlığını koruyan bucak sayısı azalmış, yasalarda yeri bulunmakla beraber etkisi kalmamıştır.
b. Yerel Yönetim Kuruluşları: Halkın yöneti mine katılmasını sağlayan yerel yönetim kuruluşları Anayasada da belirtildiği gibi üçlü biçimde örgütlenmiştir (İl özel idaresi, belediyeler, köyler).Bunlar genel yönetimin dışında özerklikleri olan kuruluşlardır.
c. Hizmetsel Yönetim Kuruluşları: Belli hizmet alanları ile uğraşmak üzere genel yönetimin ve yerel yönetimin dışında örgütlenen ve özerklikleri olan kamu kuruluşlarıdır. Bunlara hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları da denir.Bunlar tüzel kişiliği olan, görevlerini kendi organları eli ile yürüten özerk kuruluşlardır. Üniversiteler, TRT, SSK, Emekli Sandığı, KİT'ler gibi kuruluşlar, bu tür kuruluşlardır.
d. Meslek Kuruluşları: Avukatlık, doktorluk, mühendislik, mimarlık gibi bazı mesleklerde çalışanların zorunlu üyelik ilkesine dayalı olarak örgütlenmeleri öngörülmüştür. Bunlar toplumsal yaşamda etkili olan ve özel bir denetim isteyen mesleklerdir. Anayasa bunlara Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları demektedir.
e. Denetleme ve Danışma Kuruluşları: Danıştay, Sayıştay, Devlet Denetleme Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumlar yönetime yardımcı olan kuruluşlardır.
f. Özel Hukuk Yapılı Kuruluşlar: Kamu yönetimi ile ilgili bazı kuruluşlar, özel hukuk alanında uygulanan örgüt biçimlerinden yararlanılarak kurulmuşlardır.
DEMOKRASİ
1. Demokrasi Kavramı
Demokrasi, egemenliğin millete ait olduğu bir siyasî teşkilâtlanmadır. Demokrasilerde egemenlik kralda, padişahta ya da bir sınıfta değil millettedir. Demokrasinin temeli, devletin işleyişinde, kuruluşunda, yapılanmasında milletin etkili olmasıdır. Temsilcilerini seçen halkın, parlamenter sistemde dolaylı dahi olsa, devletin işleyişinde söz sahibi olduğu varsayılır.
Demokrasi genel olarak şu öğelerden oluşur:
Kişi - toplum ilişkilerinin belirlenmesi sürecine halkın tümüyle katılması; Azınlık haklarına saygılı bir çoğunluk yönetiminin sağlanması;
Kişiye ait hak ve özgürlüklerin korunması;
- Toplumun tüm üyelerine fırsat eşitliğinin sağlanması.
Demokratik siyasî teşkilâtlanmalarında millet adına kanun yapacak ve uygulayacak organlar halkoyuna sunularak kabul edilmiş anayasalar ile belirlenir, idarî organlarda görev alacak kişilerin belirlenmesi de anayasa ile yapılır.
Demokrasi, günümüz anlamıyla hükümet şekli olduğu gibi toplum hayatını düzenleme bakımından bir kurallar bütünüdür. Demokraside soy, sop, servet, ırk ve benzeri özellikler hiçbir kişiye, başkalarına karşı üstünlük sağlamaz.
Klasik Demokrasi: Avrupa'da feodalitenin yıkılıp merkezî krallıkların kurulmasından sonra, krallıkların güçlenmesi, aristokrasi - burjuvazi çekişmesine yol açmıştır. Bu deneme ilk defa ingiltere'de başlamıştır. Burjuvazi, krallık otoritesini sınırlamaya kalkışmış ve neticede "Milli hakimiyet" teorisi ortaya atılmıştır. Bu nedenle, devlete ait her türlü egemenliğin millete ait olduğu savunularak "Klasik demokrasi" kurulmuştur.
Klasik demokrasi üç bölüme ayrılır:
Doğrudan demokrasi
Yarı doğrudan demokrasi
Temsili demokrasi
Doğrudan Demokrasi
Demokrasi, halkın kendi kendini yönetimi olduğundan, doğrudan demokraside halk yasaların kabulü için toplanarak doğrudan doğruya karar alır. Doğrudan doğruya demokraside halk kendi kendini araya başka kimseler sokmadan yönetmektedir. Yani, yasaları toplanarak kendi yapmaktadır. Vatandaşlar büyük bir alanda toplanıp yapılacak kanunları görüşür, tartışır, kabul eder. Kanunları uygulayacak yöneticileri orada tespit eder. Doğrudan demokrasilerde halkın yaptığı bir tür parlâmentonun yaptığı iştir. Yani önemli kararları alır, yasa yapar ama bunun uygulanmasını yöneticilere bırakır. Eski Yunan site devletlerinde bunun uygulandığını görüyoruz. Ayrıca bugün az nüfuslu olan İsviçre'nin bazı kantonlarında da uygulanmaktadır.
3. Yarı Doğrudan Demokrasi
Yarı doğrudan demokrasi, temsilî demokrasiyle doğrudan demokrasiyi birleştiren bir demokrasi şeklidir. Halk temsilcilerini seçer, ancak çok önemli konularda, özellikle yasama alanında kendi karar alma yetkisini kullanır. Anayasa ve kanunlar halk oyuna sunulur. Ve halkın kabul etmesiyle yürürlüğe girer.
4. Temsilî Demokrasi
Halkın kendi kendini yönetmek için bir arada toplanarak karar alması güç olduğundan bu egemenliğini ve karar alma hakkını temsilcileri aracılığıyla kullanmak hakkına sahip olmalıdır.
Temsilî demokraside hukuki temel; seçmenlerle seçilenler arasındaki ilişkiyi belirten temsil yetkisine dayanmaktadır. Seçilen temsilciler millet adına kararlar alır. Ülkemizde milletin temsilcileri milletvekilleridir ve milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çalışırlar.
Liberal Demokrasi: Çoğunluğun meydana getirdiği iktidarın, azınlığın da haklarını güvence altına alan ve anayasa hükümleriyle sınırlanmış demokrasilere liberal demokrasi denir. Diğer bir adı da anayasal demokrasi dir.
Sosyal ve Ekonomik Demokrasi: Doğrudan doğruya, temsilî, liberal demokrasiyi ve bunların öne sürdüğü ilkeleri dikkate almaksızın toplumsal ve ekonomik farkları azaltma, servet dağılımındaki eşitsizliikten doğan farkları en aza indirmek gayesini güden demokrasiye sosyal ve ekonomik demokrasi denir.
5. Türkiye'de Demokrasinin Gelişimi
Türkiye'nin son 160 yıllık tarihi güçlü ve sürekli bir demokratikleşme gayretiyle doludur. Türkiye'nin, Batı'nın demokratik gelişmelerine katılışı ıslahat hareketleriyle başlamıştır. Sened-i İttifak adı verilen belgenin imzalanması ile padişahın bir kısım yetkileri kısıtlanmıştır. Devletin siyasî yapısında esaslı bir değişme gayesini güden Tanzimat hareketi de insan hak ve hürriyetlerine içinde bulunduğu çağa göre değer verir. Tanzimat Ferma-nı'nın okunmasından sonra harekete geçilerek yeni yasalar hazırlandı. Ülkede yaşayanların fikir yapıları gelişti. 1876'da Birinci Meşrutiyetle padişah II. Abdülhamit Kanun-i Esasî'yi ilan ederek yürürlüğe koymuştur. Bu yeni anayasaya göre padişahın yanında bulunacak bir meclisin varlığı kabul edildi, ikinci Meşrutiyet 1908'de ilan edildi ve anayasa değiştirildi.
Cumhuriyet Dönemi: 1920de TBMM açıldı. 1921 anayasasında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." denmek suretiyle demokratikleşme başlamıştır. 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiş, 1924'te yeni bir anayasa kabul edilmiştir. Batının modern kanunları göz önünde tutularak, Medenî Kanun hazırlanmış ve 1926'da kabul edilmiştir. Bunun yanında Türk Ceza Kanunu ve Ticaret Kanunu yürürlüğe kondu. Bağımsız mahkemeler kuruldu. 1931'den sonra çok partili hayata geçiş denemeleri yapıldı, ancak bu denemeler başarılı olmadı. 1934'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 1945'te çok partili hayata geçildi. 1950'de hâkim teminatı altında genel, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre seçim yapıldı. 1961 yılında yapılan anayasa ile TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olarak iki meclise ayrılmıştı. Millet Meclisinde hazırlanan kanunlar Cumhuriyet Senatosunda görüşülürdü. Bu gelişmelerden de anlaşılacağı üzere, Türk Devleti Demokratikleşme sürecinde uzun bir yol almış, demokrasinin müesseseleri yerleşmiştir
Ekonominin Anlamı
insanlar yaşayabilmek için birtakım nesnelere ihtiyaç duyarlar ve bunları elde etmek için çalışırlar. Bu ihtiyaçların başında yiyecek, giyecek ve barınak gelir. İnsanların ve toplumların ihtiyaçları sınırsızdır. Fakat bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılan kaynaklar sınırlıdır. Her ekonomik faaliyetin temelinde sınırsız ihtiyaçlarla, sınırlı kaynaklar arasında denge kurma amacı vardır. Ekonomi, ihtiyaçların sürekli olarak karşılanması amacıyla gerekli olan mal ve hizmetlerin en iyi şekilde elde edilmesini, dağıtılmasını ve tüketilmesini inceleyen bilim dalıdır. Nerede yaşarsa yaşasın, doğumundan ölümüne kadar insan, ekonomik düzenin ve ekonomik kurumların bir parçasıdır.insanların ihtiyaçlarını doğrudan doğruya karşılamaya uygun olan, üretilebilen ve doğada belirli bir miktarda bulunan vasıtalara mal denir.
Serbest mal: Elde edilmesi için herhangi bir emek ve çaba sarfedilmeyen mallardır. Miktarları ihtiyaçlardan çok fazladır. Değişim değeri taşımazlar. Örneğin; hava, güneş vb...
Ekonomik mal: Elde edilmesi için emek ve para harcanan ve değişime konu olan mallardır. Ekonomik malı, serbest maldan ayıran en önemli özellik, değişim değerinin olmasıdır.
Ekonomik mallar ikiye ayrılır:
Üretim malı: İhtiyaçlarımızı dolaylı olarak gideren ve özellikle yeni bir malın üretiminde kullanılan mallardır. Makine, traktör, hammaddeler vb...
Tüketim malı: İhtiyaçlarımızı doğrudan karşılayan mallardır. Gıda ürünleri, giyecek vb...
Bir mal hem üretim hem tüketim malı olabilir. Örneğin; Un ekmek fabrikasında ekmek üretiminde kullanırsa üretim malı, evlerimizde direk olarak tüketilirse tüketim malıdır. Ayrıca tüketim mallarını dayanıklı ve dayanıksız olarak ikiye ayırabiliriz.
Bir veya birkaç kullanımda yok olan mallar dayanıksız tüketim malı (yiyecek ve giyecekler), uzun yıllar kullanılan mallar dayanıklı tüketim malı (buzdolabı, otomobil, vb...).insan ihtiyaçları, sadece mallarla karşılanmaz. Toplumsal ve kültürel gereksinimleri karşılamak amacıyla yapılan bir takım faaliyetler vardır. Bunlara hizmet adı verilir.
2. Ekonominin Temel Unsurları
Ekonominin temel unsurları üretim, tüketim ve bölüşümdür.
a. Üretim: İhtiyaçların karşılanması amacıyla mal ve hizmet elde etmek için yapılan etkinliklerdir. Fayda, mal ve hizmetlerin ihtiyaçları karşılama özelliğidir. Üretim, bir malın miktarını artırarak ondan daha çok insanın yararlanmasını sağlayabileceği gibi, bir malın daha çok fayda yaratacak duruma getirilmesini de sağlayabilir. Bir malın faydasını artırmanın çeşitli yolları vardır ve bunların hepsi de üretim sayılır. Bir malın şekli, dokusu, yeri ya da zamanı değiştirilerek faydası artırılabilir.
Üretimin gerçekleşebilmesi için birtakım unsurların bir araya gelmesi gerekir. Bunlar doğa, emek, sermaye ve girişimdir.
Doğa: Üretim için gerekli olan yeri, enerjiyi ve ham maddeyi bize verir. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini içine alır.
Emek (İşgücü): Üretimin temel faktörüdür. Üretime katılan her türlü insan kaynağı emek diye adlandırılır.
Sermaye: Üretimin sayısını ve kalitesini artırmada kullanılan bütün araç ve gereçlere sermaye adı verilir.
Girişim (teşebbüs): Tabiat, iş gücü ve sermaye unsurlarını en uygun ve verimli koşullarda birleştiren faktördür. Bunu gerçekleştirene de müteşebbis veya girişimci denir.
b. Tüketim ve Tasarruf: Tüketim ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla mal ve hizmetlerden yararlanmaktır. Üretim yapmak üzere bir maldan yararlanmak tüketim sayılmaz. Örneğin; Isınmak için sobada kömür yakıyorsak tüketimdir. Ancak üretim amacıyla fabrikada kömür kullanıyorsak tüketim değildir.
Üretime yapılan katkı karşılığında belirli bir sürede elde edilen değerlerin toplamına gelir denir. Böylece, işçi emeğinin karşılığı olarak ücret, sermaye sahibi üretime yatırdığı sermaye için faiz, toprak sahibi üretime ayırdığı arazi, bina vb... kaynaklar için rant, girişimci de başardığı ekonomik ve teknik fonksiyonların karşılığı olarak kâr alır. Bu özelliğe göre, milli gelirin oluşumuna katılmanın karşılığı olmayan sadaka, bağış gibi girdiler gelir değildir..
Gelirin tüketim amacıyla kullanılmayan, bir kenara ayrılan kısmına tasarruf denir. Tasarruflar gönüllü ve zorunlu tasarruflar olarak ikiye ayrılır. Gönüllü tasarruf, bireylerin ve kurumların kendi istekleriyle yaptıkları tasarruflardır. Zorunlu tasarruf ise devlet ya da kurumlarca yapılır. Örneğin; vergi, sigorta primi zorunlu tasarruftur. Tasarrufların yeni bir üretim kapasitesi oluşturmak için kullanılmasına yatırım adı verilir.
c. Bölüşüm: Üretim sonunda elde edilen malların ve değerlerin üretime katılanlar arasında paylaşılmasına (ücret, faiz, rant, kâr) bölüşüm denir. Bir ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerlerinin brüt toplamına gayri safi millî hasıla (GSMH) denir. Gayri safi millî hasıladan sermaye mallarının yıpranma payını (amortisman) çıkarınca safi millî hasıla elde edilir. Safi millî hasıladan dolaylı vergiler düşülünce net millî gelireulaşır. Millî gelirin ülkenin nüfus sayısına bölünmesiyle elde edilen miktar kişi başına düşen millî geliri verir. Millî gelirin bu şekilde dağılmasına bireysel dağılım denir. Millî gelir bir toplumungelişmişlik düzeyinin temel göstergesini oluşturur.Öte yandan millî gelir, üretime katılan unsurlar (doğa - emek - sermaye - girişim) arasında dağılıyorsa fonksiyonel (işlevsel) bölüşüm adını alır.
İş bölümü: Mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve pazarlanması sırasında işlerin farklılaşmasına bağlı olarak, farklı işlerin farklı kişilerce yapılmasına iş bölümü adı verilir, işbölümünü doğal, meslekî ve teknik olmak üzere üçe ayıralabiliriz.
Doğal iş bölümü: Yaşa ve cinsiyete dayalı olarak yapılan işbölümüdür. İlkel toplumlardan beri görülen iş bölümü biçimidir.
Mesleki iş bölümü: Bu iş bölümü işlerin farklılaşmasından doğar. İşin doktorluk, avukatlık, terzilik vb... çeşitli mesleklere ayrılmasıdır.
Teknik iş bölüm: İşin kendi içinde bölümlere ayrılarak yerine getirilmesidir. Daha hızlı ve daha fazla üretim yapmak amaçtır.
Para ve para ile ilgili kavramlar: Bir mal ya da hizmetin, başka bir mal, hizmet ya da para ile değiştirilmesi işlemine değişim denir. Günümüzde değişim para ile yapılır. Para değer ölçüsü olarak kullanılır, böylece malların değerini ölçer ve karşılaştırılmalarını sağlar. Para sayesinde değişim kolaylaşmıştır. Paranın saklanması ve korunması kolay olduğu için aynı zamanda bir biriktirme aracıdır.
Enflasyon: Bir ülkede değişim aracı olan paranın, ihtiyaçtan çok miktarda piyasaya sürülmesi, bu nedenle paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi olgusudur. Enflasyonda fiyatlar hızlı ve sürekli olarak yükselir. Bu yükselişin başlıca iki nedeni vardır. Tasarruftan çok yatırım yapmak, ikinci nedeni ise, toplumdaki bir sınıf, millî gelirden fazla pay alınca diğer sınıflar buna karşı ürettikleri mallara zam yapar bu da fiyatların yükselmesine neden olur. Fiyatların sürekli yükselmesi ithalatın artmasına, ihracatın azalmasına da yol açar.
Devalüasyon: Millî para değerinin, altın ya da yabancı devlet paralarına göre devlet eliyle düşürülmesidir. Enflasyon sonucu para değerinde oluşan iç ve dış piyasa farkını kapatmak için devalüasyona başvurulur. Devalüasyon ithalatı azaltır, ihracatı artırır. Ancak ülke düzeyinde üretimi artırıcı önlemler alınmamışsa, satılacak mal olmayacağı için devalüasyonun bir anlamı kalmaz.
Deflasyon: Enflasyonun tersi olan bir durumdur. Piyasadaki mal miktarına göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona genellikle enflas-yonist eğilimlerin azaltılması için baş vurulur. Bu amaçla toplam talep ve ithalat kısılır, para hacmi daraltılır, krediler azaltılır ya da dondurulur. Kamu ve özel kesim harcamaları kısıtlanır. Vergiler ve faiz oranları arttırılır.
Deflasyon olumsuz sonuçlara da yol açar. Ekonomide durgunluk, işsizlik, bazı işletmelerin çökmesi gibi...
Revalüasyon: Millî para değerinin, altına ya da dövize karşı yükseltilmesidir. Genel olarak ihtiyaçtan fazla altın ve döviz birikmesi sonucu oluşur.
3. Ekonomik Sistemler Toplumun ekonomik düzenini, ekonomik etkinliklerinin örgütlenme biçimini ve üretim teknolojisini belirleyen sistemlerdir. Bunlar ekonominin temel sorunu olan, hangi malların kimler için, hangi yöntemlerle üretileceği sorununa farklı çözümler getirir. Başlıca ekonomik sistemler; kapitalist, sosyalist ve karma ekonomi sistemidir.
a. Kapitalist Ekonomi Sistemi: Bu sistemin özünü, üretim araçlarının özel kişilerin elinde toplanması oluşturur. Bu sistem kâr elde etme isteği,piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet esasına dayanır. Bu düzende üretime ilişkin kararlar, piyasalarda alınır. Bunlar mal, emek ve para piyasalarıdır.Bu piyasalar serbest rekabet ve kişisel teşebbüs ilkesine göre işler. Çalışanların sömürülmesine olanak sağlaması, gelir dağılımındaki uçurumu genişletmesi, kaynak israfına neden olması, ekonomik bunalımları önleyememesi, emek ile sermaye yani işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında çatışmaya yol açması, kapitalizmin öncelikli sakıncalarıdır.'
b. Sosyalist Ekonomi Sistemi: Bu sistem birçok yönüyle kapitalist ekonominin karşıtıdır. Bu sistemde ekonomik hayat devlet tarafından yürütülür ve denetlenir. Önemli üretim araçları devletin tekelindedir. Toplum çıkarlarına öncelik tanınır. Kâr amacı ikinci plandadır. Sosyalist ekonomi-, insanlara özgürlük tanımadığı, bireyi topluma feda ettiği için eleştirilmiştir. Bu sistemde de eşitsizlikler ortadan kaldırılıp sosyal adalet sağlanamamaktadır. Çünkü merkezî planlamayı yöneticiler yapar ve uygular. Bu nedenler özneldir.
c. Karma Ekonomi Sistemi: Adından da anlaşılacağı gibi kapitalist ekonomi sistemi ile sosyalist ekonomi sisteminin bir sentezi görünümündedir. Burada kişi çıkarları ve kamu çıkarları bağdaştırılmak istenmiştir. Ancak sistem daha çok kapitalizmin özelliklerini içerir. Küreselleşme ve özelleştirmenin geçerlilik kazandığı günümüzde, karma ekonomi sisteminin giderek kapitalist sistemle bütünleşmekte olduğu gözlenmektedir.
Karma ekonomi sisteminde, piyasa ve fiyat mekanizması esas alınmakla birlikte bu uygulamalardan toplum zararına sonuçlar çıkmaması için demokratik planlamaya önem verilir. Kamu girişimciliği ve özel girişimcilik ekonomide birlikte yer alır ve birbirini destekler.
Ekonomik gelişme, bir toplumun ekonomisindeki bir ekonomik yapıdan diğerine geçişi anlatır. Örneğin; Tarım toplumu olmaktan, sanayi toplumu olmaya geçiş gibi. Ekonomik büyüme ise bir yapı değişikliği olmaksızın var olan ekonomik sistemdeki bir değer artışını ifade eder. Örneğin; bir tarım toplumunda yıllık tahıl üretimindeki artış gibi. Ekonomik büyüme sonucu toplumun gelir düzeyi yükselir. Gelir düzeyi yükselince tasarruflar artar. Dolayısıyla yatırıma ayrılan pay fazlalaşır. Bu sermaya birikimi, ekonomik gelişmenin temelidir. Atatürk'e göre, ekonomik ve toplumsal konular, hem devletin hem bireylerin çıkarlarıyla ilgilidir. Bu nedenle, bu konularda sadece bir tarafa ağırlık verilmesi yanlıştır. Devletçilik uygulaması da bu doğrultuda yapılmalıdır. Ona göre devlet, bireyin gelişmesi için gerekli koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Bireyin kişisel etkinliği, ekonomik kalkınmanın kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin kişisel olarak yapamadıkları işleri ise devlet üstlenmelidir. Devlet ve özel teşebbüs, birbirine karşı değildir, birbirinin tamamlayıcısıdır.
ANAYASAMIZ
Anayasa, tüm yasaların temelinde yer alır. Devletin şeklini, yapısını, organlarının görev ve yetkilerini, bunların birbirleriyle olan ilişkilerini, şahısların temel hak ve hürriyetlerini düzenler. Diğer kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Anayasalarda değişiklik yapmak çok güçtür. Ancak değişen toplum şartlarıyla beraber toplumun değişen ihtiyaçlarına cevap vermediği düşünülürse zor da olsa değişiklik yapılabilir.
1. Anayasanın Değiştirilmeyecek Hükümleri
Anayasanın bazı maddeleri değiştirilemez. Bunlar,
Anayasanın devletin şeklini belirten 1 'inci maddesi "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir." Anayasanın Cumhuriyetin niteliklerini belirten 2'inci maddesi "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir." +? Devletin bütünlüğü, resmi dili, millî bayrağı, millî marşı ve başkentini belirten 3'üncü madde "Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı bayraktır. Millî marşı istiklâl Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır." Anayasamızın bu maddelerinde yazılı olan hükümler değiştirilemez. Hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Fakat bunlar dışındaki maddelerde toplum ihtiyaçları göz önüne alınarak usulüne uygun bir şekilde değişiklik yapılabilir.
2. Anayasamızınn Genel Esasları
a. Devlet şekli: (Anayasa madde 1) "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir."
Cumhuriyet yönetiminde yöneticiler seçimle iş başına gelir. Toplum düzenin milletin seçtiği temsilcilerin yaptığı kanunlar düzenler.
b. Cumhuriyetin nitelikleri (Anayasa madde 2)
Atatürk milliyetçiliğine dayalı olması : Irk, din, dil ayrımı yapmaksızın, Türk vatan ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu, Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması gerektiği, temel inancına dayanır. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir devlettir. Bu milletin bütün fertleri; kaderde, kıvançta ve tasada ortak duyguları paylaşır, Türk millî birlik ve beraberliğin her şeyin üstünde olduğuna inanır, egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu bilir.
Demokratik devlet olması: Demokratik devlet, halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir. Bütün fertler temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Vatandaşların seçme, seçilme ve halk oylamasına katılma hakları vardır.
Lâik devlet olması: Lâik devlet, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran devlettir. Türkiye Cumhuriyeti lâik bir devlettir. Devlet işleri dini temele otur-tulmamıştır. Devlet inanç ve ibadetlere karışmaz. Herkes inandığı dine uygun ibadetler yapmakta serbesttir.
Sosyal devlet olması: Sosyal devlet, fertlerin sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Bunun için ailenin korunması, çalışanların sosyal ve ekonomik tedbirlerle korunması, adaletli bir ücret politikası izlenmesi, topraksız çiftçilerin topraklandırılması gibi tedbirler alınmasını amaçlar.
Hukuk devleti olması: Vatandaşlara teme hak ve hürriyetleri tanıyan, yürütme organlarınır ve idare makamlarının hukuka bağlılığını sağla mak suretiyle vatandaşlara hukuki güvenlik bahse den devlettir. Hukuk devleti olabilmesi için; hail oylamasıyla kabul edilmiş bir anayasanın olması
bu anayasada temel hak ve hürriyetlere yer verilmesi ve mahkemelerin bağımsız olması gerekir.
c. Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı,
millî marşı ve başkenti (Anayasa madde 3)
Türk devleti vatanıyla ve bu vatanın üstünde yaşayan birbiriyle kaynaşmış milletiyle bir bütündür. Parçalanamaz, bölünemez. Asırlardan beri Türk milletinin konuştuğu dil Türkçe'dir. Dilimiz, milletimizin kaynaşmasını, birlik ve beraberlik içinde yaşamasını sağlayan önemli unsurlardandır.
Devletimizin bayrağı, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Bayrağımız, Devletimizin bağımsızlığının sembolüdür. Yine anayasamızın üçüncü maddesinde Millî marşımızın İstiklâl Marşı, başkentimiz Ankara olduğu belirtilmektedir.
d. Devletin Temel Amaç ve Görevleri (Anayasa madde 5)
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel amaç ve görevleri bu maddede yer almaktadır. "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
e. Millî Egemenlik (Anayasa madde 6)
"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir."
Türk milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."
f. Yasama Yetkisi (Anayasa madde 7)
"Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez."g. Yürütme Yetkisi ve Görevi (Anayasa madde 8)
"Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir."
Cumhurbaşkanı Seçilebilme Şartları (Anayasa madde 101)
Bir kimsenin Cumhurbaşkanı seçilebilmesi koşullara bağlıdır:
40 yaşını doldurmuş olmak Yüksek öğrenim görmüş olmak TBMM dışında bir kişinin Cumhurbaşkanlığına aday olabilmeki çin, TBMM üyelerinden en az, üye tam sayısının 1/5 inin yazılı önerisi ile aday gösterilebilir. TBMM üyesi olmak ya da (TBMM'nin dışından adaylar için) milletvekili olabilme koşullarını taşıyor olmak TC. vatandaşı olmak Cumhurbaşkanını TBMM seçer, görev süresi yedi yıldır. Bir kişi ancak bir defa Cumhurbaşkanı olabilir. Partilerden birinden olan Cumhurbaşkanının millvtvekilliği ve parti üyeliği sona erer.
h. Yargı Yetkisi (Anayasa madde 9)
"Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
ı. Kanun Önünde Eşitlik (Anayasa madde 10) "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." Bu madde ile insanlar arasında hiçbir fark gözetilmeyeceği belirtilmiştir..
Devlet organları ve idarî makamlar bütün işlerinde, insanlar arasında ayrım yapmadan devlet faaliyetlerini yürütmek zorundadır.
i. Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü (Anayasa madde 11)
"Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz." denilmek suretiyle anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü açıklanmıştır.
Devletin bütün organları ve fertler anayasa kurallarına uygun davranmak zorundadırlar. Hiçbir kanun da anayasaya aykırı olamaz.
3. Anayasamızın Dayandığı Temel İlkeler
a. Türk Milliyetçiliği: Anayasamızın ikinci
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk Milliyetçiliğine bağlı bir devlet olduğu belirtilmektedir.Atatürk Milleyetçiliğinden anlamamız gereken ortak bir geçmiş, birlik ve beraberlik içinde gelecektede ortak olma duygusudur. Bir arada yaşayan fertlerin millet olarak ortak bir geçmişe ve ortak bir geleceğe sahip olmalarıdır.
Atatürk Milliyetçiliği; millî menfaat ve karşılıklı sevgi ile birbirine bağlı, aynı yurdun çocukları olmanın mutluluğunu duyan, kaderde, kıvançta ve tasada bölünmez bir bütün olan, insanların birara-ya getirdiği topluma dayanan Türk Milliyetçiliğidir. Türk Milliyetçiliği; Türk'ün vatan ve millet severli-ğinden, vatanı ve milleti için yaptığı fedakârlıklardan ve bu konudaki inançlardan oluşmuştur.
b. Atatürk İlke ve İnkılâplarına Bağlılık:
Atatürk'ün inkılâpları ve bu inkılâpları gerçekleştirmek için temel aldığı ilkeler, anayasamızın başlangıç ve diğer maddelerinde yer almaktadır.
Anayasamızda; Atatürk ilkeleri olan "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve inkılâpçılık" ilkeleri temel alınmak suretiyle, bu ilkelere bağlı kalınmış ve Atatürk İnkılâplarının da korunması amaçlanmıştır.
Bu inkılaplar şunlardır:
3 Mart 1924 Tenhid-i Tedrisat (Eğitim Öğretim Birliği)
• 25 Kasım 1925 Şapka Kanunu
30 Kasım 1925 Tekke, Zaviye, Türbelerin Kapatılması Kanunu
17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu
#- 1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabulü Kanunu
1 Kasım 1934 Lakap ve Unvanların Kaldırılması Kanunu
Anayasamızın dayandığı diğer temel ilkeler arasında, temel hak ve hürriyetler, demokratik devlet anlayışının benimsenmesi de bulunmaktadır.
4. Türk Anayasasına Göre Devlet Organları
a. Yasama Organı: Anayasamız yasama yetkisini Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş ve bu yetkinin devredilemeyeceğini
açıkça belirtmiştir. O halde yasama organı TBMM'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen beşyüzelli milletvekilinden oluşur (Anayasa mad. 75). Seçilme yeterliliğine sahip ve 30 yaşını doldurmuş olan her Türk vatandaşı milletvekili seçilebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri Anayasamızın 87'nci maddesinde şöyle belirtilmiştir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek, Bakanlara Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anaya-sa'nın 14'üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere genel ve özel af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir." Maddede öngörülen diğer görevler arasında Cumhurbaşkanını seçmek görevi de vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi; denetleme yetkisini soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla kullanılır.
b. Yürütme Organı: Devletin üç temel görevinden biri olan yürütme, TBMM'nin kabul ettiği kanunların uygulanmasıdır. Yani yasama ve yargı dışında kalan işlevler olarak kabul edilebilir. Devlet toplumun düzen ve refahını sağlamak amacıyl; meclis tarafından çıkarılan kanunları uygulayarak millete hizmet eder.
Anayasamızın 8'inci maddesi "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır, yerine getirilir." demektedir. Cumhurbaşkanı hem devletin hem yürütme organının başıdır.
Görev süresi yedi yıldır. Bir kişinin iki kez bu göreve seçilmesi mümkün değildir. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için kırk yaşını doldurmuş olmak ve yüksek öğrenim yapmış olmak gereklidir.
Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri (Anayasa madde 104)
a) Yasama İle ilgili Olanlar
Gerektiğinde TBMM'yi toplantıya çağırmak Kanunları yayımlamak Kanunları tekrar görüşmek üzere TBMM'ye geri göndermek +? Kanunların, kanun hükümündeki kararnamelerin TBMM iç tüzüğünün, tümünün veya gerekenlerinin Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak
TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek
b) Yürütme İle İlgili Olanlar
Başbakan atamak ve istifasını kabul etmek Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak, görevlerine son vermek Gerektiğinde Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmek, Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırmak
Yabancı devletlere Türk devletlerinin temsilcilerini göndermek, yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek
Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak
TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek Türk Silahlı Kuvvetlerin kullanılmasına karar vermek
Genel Kurmay Başkanını atamak
Milli Güvenlik Kurulu'nu toplantıya çağırmak
Milli Güvenlik Kurulu'na başkanlık etmek Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hâl ilan etmek, kanun hükmünde kararname çıkarmak Kararnameleri imzalamak Sürekli hastalık, sakatlık, yaşlanma sebebi ile kişilerin cezalarını hafifletmek, kaldırmak Devlet Denetleme Kurlu üyelerini ve başkanını atamak Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma, denetleme yapmak Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyelerini seçmek
Üniversite Rektörünü Seçmek
c) Yargı İle İlgili Olanlar
Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmek Danıştay üyelerinin dörtte birini seçmek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını seçmek Askerî yargıtay üyelerini seçmek *- Askerî Yüksek idare Mahkemesi üyelerini seçmek Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu üyelerini seçmek Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Bakanlardan oluşur. Başbakan parlâmento çoğunluğunun siyasi lideridir. Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından TBMM üyeleri arasından atanır. Bakanlar TB.M.M. üyeleri arasından veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir, Cumhurbaşkanınca atanır. Bakanlar Kurulu hükümet programını hazırlar, program TBMM'de okunur ve güvenoyuna sunulur. Güven oylaması sonucu kabul edilirse Bakanlar Kurulu çalışmalarına başlar. Hükümet güvenoyu alıp çalışmalarına başladıktan sonra da meclis tarafından denetlenir. Meclis bu denetleme işini soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensoru şekillerinde yapar.
Başbakanın Görevleri
Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar Her bakanı denetler Başbakan, emiri altındakilerin eylemlerinden sorumludur.
Başbakan, bakanların görevlerini kanunlar yönünden gözetler, önlemler almakla yükümlüdür.
TBMM'nin Hükümeti Denetlemesi
1. Genel Görüşme: Toplumun ve denetim çalışmalarını TBMM Genel Kurulunca Görüşülmesine denir.
2. Meclis Araştırması: Bilgi edinmek amacıyla yapılan incelemeye denir. Bu, komisyonlar kurularak yapılır.
3. Meclis Soruşturması: Başbakan veya bakanların görev ve yetkileriyle ilgili cezaların araştırılmasını sağlar.
4. Soru: Bakanlar Kurulu adına, sözlü veya yazılı, başbakan veya bakanlardan bilgi isteme
5. Gensoru: Başbakan veya bakanların siyasi yönden sorumluluğu ile ilgili hükümetin düşmesine veya görevden uzaklaştırılmasına yol açar.
c. Yargı Organı: Anayasamızın 9'uncu maddesine göre "Yargı yetkisi, Türk Milleti adın a Bağımsız Mahkemelerce kullanılır."
Hakimler görevlerinde bağımsız olup Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Yargı organının yüksek mercileri Yargıtay, Danıştay, Askerî Yüksek îdari Mahkemesi, Askerî Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi'dir.
Anayasamızın yargı organları ile ilgili olarak düzenlediği kuruluşlardan biri de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Kurulun Başkanın Adalet Bakam'dır. Bu kurul adlî ve idarî yargı hakim ve savcılarının özlük işleri hakkında karar verir.
Temel Hak ve Ödevimiz
Hak, Özgürlük, Sorumluluk
Demokrasi, kişi hak ve hürriyetlerini temel alan bir yönetim şeklidir. Hak, bir eylemde bulunma veya başkalarından belirli bir tarzda davranmalarını isteme yetkisidir. Demokrasilerde kişiler temel hak ve hürriyetlere doğuştan itibaren sahip olurlar. Devlet kişilerin hak ve hürriyetlerini korur ve güvence altına alır. Bazı haklar, zamanla ve toplumdan topluma değişiklik gösterir. Aynı toplumda var olan bir hak, zamanla ortadan kalkabilir. Örneğin, ülkemizde Cumhuriyet dönemi öncesinde kız çocukların evleneceği erkeği önceden seçme hakkı yoktu. Gelişmiş bir toplumda bireylere tanınmış olan bir hak, gelişmemiş toplumda tanınmamış olabilir.
Özgürlük, kişinin başkalarına zarar vermeden dilediğini yapabilmesidir. Bir bireyin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünün sınırında bitmelidir. Özgürlük, insanların doğuştan sahip oldukları vazgeçilmez ve devredilemez bir haktır. Haklar ise özgürlükleri gerçekleştirmek için bireylere tanınan yetkilerdir. Özgür olmak bireye çeşitli sorumluluklar da getirir. Sorumluluk, kişinin eylemlerinin sonucunu üstlenmesidir.
Anayasamızın 12'inci maddesinde hak ve özgürlük kavramları ile ödev ve sorumluluk kavramları arasında doğal olarak var olan bu bağlantı güzel bir şekilde vurgulanmıştır. "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
2. Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması
Kişilerin hak ve hürriyetleri sınırsız değildir. Toplumda herkes aynı şekilde hak ve hürriyetlere sahiptir ve sınırlama olmazsa bunlar birbiriyle çatışabilir. Temel hakların sınırlamasını bazı özel durum ve koşullara tâbi tutan genel ilkeler Anayasa kuralı haline getirilmiştir. Anayasamızın 13'üncü maddesine göre temel hak ve hürriyetler; Türk Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, Millî egemenliğin, Cumhuriyetin, Millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacıyla ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması
Kişiler sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kötüye kullanabilir. Anayasa madde 14 te hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
"Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir."
4. Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması
Bazı durumlarda, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması gerekebilmektedir. Bu durumlar Anayasa madde 15'te belirtilmiştir. "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirtilen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında, kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararıyla saptanana kadar kimse suçlu sayılamaz."
KİŞİNİN HAK VE ÖDEVLERİ
Anayasamızın 17 ile 40'ıncı maddeleri arası, kişinin hak ve ödevleri ile ilgili düzenlenmiştir.
1. Kişi Dokunulmazlığı
Yaşama hakkı her insanın sahip olduğu ilk haktır. Yaşama hakkının korunmadığı durumlarda diğer haklardan yararlanmak olanaksızdır. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Kimseye insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez. Anayasamızın 17 inci maddesi ile insanın vücut bütünlüğüne dokunulmayacağı güvence altına alınmıştır.
2. Zorla Çalıştırma Yasağı
Anayasamızın 18'inci maddesi bu konuda "Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır." der.
3. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği
Anayasamızın 19'uncu maddesi kişi hürriyetlerini ve güvenliğini korumaya yönelik hükümler içerir. Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Kimse kanunda gösterilen bir sebep olmadan hürriyetinden mahrum bırakılamaz.
4. Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması
a. Özel Hayatın Gizliliği: Kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşabilmesidir. Anayasamızın 20'inci maddesi bunu güvence altına alır. "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
b. Konut Dokunulmazlığı: Konut özel hayatın büyük bölümünün yaşandığı yerdir. Herkes konut dokunulmazlığına sahiptir. Hiç kimsenin konutuna izni olmadan girilemez. Konut dokunulmazlığının kaldırılması ancak hakim kararıyla olacaktır. Konut dokunulmazlığı anayasanın 21'inci maddesinde düzenlenmiştir.
c. Haberleşme Hürriyeti: Bu hürriyet Anayasa madde 22'de düzenlenmiştir. Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir ve bunun gizliliği esastır.
Kimsenin mektubu, kolisi açılamaz, telefonu dinlenemez, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
5. Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti
Anayasa madde 23'te düzenlenmiştir. Herkesin yerleşme ve seyahat etme hürriyeti vardır. Fertlerin bu hürriyetleri ancak kanunla belirtilen durumlarda kısıtlanabilir. Vatandaş sınırdışı edilemez ve yurda girme hakkından mahrum bırakılamaz.
6. Din ve Vicdan Hürriyeti
Anayasamızın 24'üncü maddesinde belirtilmiştir. Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma ve siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun, dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
7. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti
Anayasa madde 25, "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.", der.
8. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti
Anayasamızın 26'ıncı maddesi "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir."
9. Bilim ve Sanat Hürriyeti
Anayasa madde 27, "Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir."
10. Basın ve Yayımla İlgili Hükümler
Anayasamızın 28'inci maddesi Basın Hürriye-ti'ni, 29'uncu maddesi süreli ve süresiz yayın hakkını, 30'uncu maddesi basın araçlarının korunmasını, 31'inci maddesi Kamu Tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkını, 32'inci madde düzeltme ve cevap hakkını düzenlemektedir.
11. Toplantı Hak ve Hürriyetleri
Çok uzun yıllardır toplum hayatı içinde yaşayan insanlar, toplu olarak düşünmek, tartışmak, sorunlara görüşerek çözümler getirmek alışkanlığı edinmişlerdir. Bu sebeple, toplantı hak ve hürriyeti önemli temel hak ve hürriyetlerimizdendir. Toplantı hak ve hürriyetleri anayasamızda "Dernek kurma hürriyeti" (Anayasa madde 33) ve "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" (Anayasa madde 34) olarak düzenlemiştir.
12. Mülkiyet Hakkı
Mülkiyet, bir şeye; mülke sahip olmak, malik ise, bir şeyin, mülkün sahibi olmak demektir. Mülkiyet hakkı ile ilgili olarak anayasamızda; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." denilmektedir.
13. Hak Arama Hürriyeti
Anayasamızda hak arama hürriyeti 36'ıncı maddede düzenlenmiştir. "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçamaz."
14. Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması
Anayasa madde 40'ta belirtildiği gibi temel hak ve hürriyetleri ihlâl olunan kişi, yetkili makama başvurma hakkına sahiptir. Bu ihlâlin resmi görevliler tarafından görevlilerin yerine getirilmesi sırasında yapılmış olması hâlinde meydana gelen zarar devletçe ödenir.
SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLER
Anayasamızın 2'inci maddesinde Türkiye Cum-huriyeti'nin nitelikleri arasında sosyal bir hukuk devleti olduğu da belirtilmektedir. Sosyal devletin görevleri arasında, toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarını çözüme ulaştırma, toplumda güçsüz ve muhtaç durumda olanlara sosyal ve ekonomik destek sağlama da yer almaktadır. Bu sebeple anayasamızda toplumumuzdaki fertleri sosyal ve ekonomik yönden korumayı amaçlayan pek çok hüküm bulunmaktadır.
SİYASÎ HAK VE ÖDEVLER
1. Türk Vatandaşlığı
Anayasamızda "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir." denilmektedir.
Siyasî haklardan yalnızca vatandaşlar faydalanabilir.
2. Seçme ve Seçilme Hakkı
Seçme ve seçilme, siyasî faaliyette bulunma hakları demokratikliğin göstergesi olduğundan önemli hak ve hürriyetlerdendir.
Anayasamızın 67. maddesinde "Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma haklarına sahiptir."
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
3. Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı
Anayasa madde 70, "Her Türk, kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez." der.
4. Dilekçe Hakkı
Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında yetkili makamlara ve TBMM'ne başvurma hakkına sahiptir. Başvuru sonucu dilekçe sahiplerine yazı ile bildirilir. Bu hakkın kullanılma şekli kanunla düzenlenir.
Milli Güvenlik Bilgisi
1.Millî Güvenlik nedir?
Toplumların devletleşmesi ile birlikte, birbirlerine karşı kullanılmak üzere, çeşitli yapı ve özelliklerde tehditler de söz konusu olmuş ve tehdide karşı tedbir alma gereği ortaya çıkmıştır.
Millî güvenlik, devletin kendisini yıpratmak amacıyla yapılan veya yapılacak olan her türlü faaliyete karşı bir takım tedbirler alması gereğidir.
2. Millî Güvenliğin Tespitinden Sorumlu Organlar
a. Bakanlar Kurulu
Anayasamızda millî güvenliğin sağlanmasından ve Silâhlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından TBMM'ne karşı Bakanlar Kurulu sorumlu tutulmuştur. Bakanlar Kurulu, millî güvenlik politikasının uygulanması ve bu politikaya karşı içeride ve dışarıda ortaya çıkan faaliyetlere karşı tedbirler almak görev ve yetkisine sahiptir.
Bakanlar Kurulunun Görevleri
Bakanlar Kurulu, genel siyasetin yürütülmesini sağlar
Bakanlar kurulu, siyasi niteliği bulunan görevleri yürütür
Bakanlar kurulu, tüzük, yönetmelikleri çıkarır, memurları atar
. Millî Güvenlik Kurulu
Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinden oluşur. Kurul ayda bir kez toplanır. Cumhurbaşkanınıın olmadığı durumlarda kurula Başbakan başkanlık eder. Kararlar oy çokluğuna göre alınır. MGK Genel Sekreteri toplantılara katılır fakat oy kullanamaz.
3. Millî Güvenlik Kurulunun Görevleri
Devletin, Millî Güvenlik Siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili konularda görüş tespit eder. Millî hedeflerin, millî plan ve programların gerçekleştirilmesine ilişkin tedbirleri belirler. Millî güç unsurlarının millî hedefler yönünden güçlenmesini sağlayacak temel esasları tespit eder.
Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda tedbirleri tespit eder.
Anayasal düzeni koruyucu, millî birlik ve bütünlüğü sağlayıcı, Türk milletini Atatürkçü düşünce doğrultusunda ve millî ülkü ve değerler etrafında birleştirerek millî hedeflere yönlendirici tedbirleri belirler. Olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik veya savaş hali için görüş tespit eder. Topyekûn savunma, millî seferberlik ve diğer konularda kamu - özel kurum ve kuluş-lara, vatandaşlara düşecek hizmet ve yükümlülükler ile bu hususlarda yapılacak plânlara temel teşkil edecek esasları tespit eder. Millî Güvenlik kapsamına giren konularda yapılan ve yapılacak milletlerarası antlaşmalar hakkında görüş tespit eder.
4. Millî Güvenlik Stratejimiz
a. Millî Strateji
Millî menfaatlerin tespit ve korunması amacıyla devletin takip ettiği politikaya millî strateji denir. Millî stratejinin kapsamı, millî menfaatlere ulaşmak için yapılması gerekenler ile bu yapılanların korunması çerçevesine dahildir.
b. Millî Strateji Unsurları
Millî Güç: Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanılabilecek maddi ve manevi kaynaklarının toplamıdır. Bir devletin diğer devletler üzerinde baskı ve zor, etki oluşturma ve diğer devletlerin yapmaya çalışacağı bu gibi etkilere karşı koyma kapasitesidir.
Bir devletin millî hedeflerine erişmek, erişilenleri koruyup geliştirmek ve millî menfaat sağllamak amacıyla kullandığı siyasî kuvvetlerin toplam verimine siyasî güç denir. Siyasî gücün istenilen düzeyde olması, o devlette kanunların, mevzuatlla-rın, siyasal sistemin iyi işlediğinin ve devlet yönetiminin demokratik olduğunun bir göstergesidir. Siyasî güç millî gücün unsurlarındandır.
Millî gücün unsurlarından biri olan askeri güç, teşkilatlandırılmış askeri güç ile bu gücü destekleyebilecek potansiyel güçten oluşur. Askerî güç, ulusal politakanın uygulanmasında ve ulusal hedeflerin elde edilmesinde kullanılan fizikî güçtür. Yani bir devletin ve milletin savaş gücüdür.
Devletin var olabilmek ve varlığını koruyabilmek için ihtiyaç duyduğu millî gücü oluşturan öğelerden biri de ekonomik güçtür. Devlet, millete karşı görevlerini yerine getirebilmek için ekonomik güce sahip olmak zorundadır. Millî gücün diğer bir unsuru demografik güçtür. Bir ülkede yaşayan insanların sayısı, demografik gücün başlıca etkenidir ancak nüfusu gelişmişlikle paralel almak gerekir. Bir devletin coğrafyasına ait canlı ve cansız, doğal ve yapay, gerçek ve nispi tüm değerler onun millî gücünün coğrafi unsurunu oluşturur. Bilim ve teknolojide ilerlemiş olarak nitelediğimiz devletler, aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ve güçlü devletleridir. Toplumların, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık olması ve bu konuda taassuba yer vermemesi, gelişmelerinin en başta gelen koşullarından birisidir. Millî gücün psiko - sosyal ve kültürel unsuru düşünce, inanç ve davranışlardır. Toplumun sahip olduğu ve tarihten gelen maddi ve manevi değerlerin topluma sağladığı güçtür.
Millî Hedef
Bir milletin millî menfaatlerinin gerçekleştirilmesinde ulaşılması gereken ve ulaşıldıktan sonra da korunup devam ettirilecek somut ve belirli amaçlardır. Millî menfaat, millî varlığın güven içinde bulundurulması ve mutlu yaşaması için yararına olduğuna inanılan ve sağlanması gereken genel değerlerdir. Millî menfaat, millî politikanın yalnız meşru değil, aynı zamanda esas sebebidir.
Vatandaşlarımız, anayasadan kaynaklanan ve çeşitli yasalarda yer alan hak ve hürriyetlerinin takipçisi olduğu ve aynı zamanda kendisinin devlete ve topluma karşı olan sorumluluklarını yerine getirdiği sürece, millî hedeflere erişmek kolay olacağı gibi millî menfaatleri gözetmede de başarılı olacaktır. Ayrıca millî birlik ve beraberlik içinde hareket etmekle milletimizin millî hedefler ile millî menfaatler konularında önemli problemler ile karşı karşıya kalmamaları gerçekleşecektir.
5. Millî Güvenlik Stratejimizde Türk Silahlı Kuvvetleri
Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Güvenlik Kurulunda tespit ve tayin edilen millî güvenlik stratejimizin uygulanmasından ve devamından sorumlu olan organların en önemlilerindendir. Millî güvenlik daha çok askerî gücün varlığı ile ilgilidir. Toprak bütünlüğü, bağımsızlığın korunması, tehditler karşısında caydırıcı olmak ve yapılan saldırılara karşı koymak, doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev ve sorumluluğu içerisindedir. Bunun dışında yurt içerisinde millî güvenliğimize zararı dokunulabile-cek hareketlere karşı da Silahlı Kuvvetler görev ve sorumluluk sahibidir.
6. Devletler, Silahlı Kuvvetlere Neden İhtiyaç Duyarlar
İnsanlık tarihi sürekli savaşlarla karşı karşıyadır. Her an dünyanın bir köşesinde binlerce insanın ölebileceği savaşlar çıkabilir. Ulusların ve liderlerin hırsları, bazen de kaçınılmaz olan gerekçelerle çıkan ve çıkabilecek olan savaşların korkusu, devletleri askerî güçler bulundurmaya itmektedir. Bununla beraber her devlet, silahlı kuvvetleri iç güvenliği için de gerekli görmektedir. Bu nedenle her devletin askeri gücü vardır.
7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görevleri Koruma ve Kollama Görevi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu madde 35'te, "Silahlı kuvvetlerin vazifesi : Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır." denmektedir. Ayrıca anayasamızda Silahlı Kuvvetlerin yurt savunması ile yükümlü olduğu belirtilmektedir.
b. Huzur ve Güvenliği Sağlama Görevi
Türk Silahlı Kuvvetleri, yasaların kendisine verdiği görev ve sorumlulukların bir gereği olarak ülkenin huzur ve güvenliği ile yakından ilgili bir kuruluştur. Nitekim, Anayasa'nın 119, 120,121,122'inci maddeleri olağanüstü hâl, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde Türk Silahlı Kuvvetlerine huzur ve güvenliği sağlama yükümlülüğünü ver miştir ve bu yükümlülükler ilgili kanunlar ile tespit ve tayin edilmiştir.
c. Meslek Kazandırma İşlevi
Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç duyduğu branş-lardaki personeli "er ve erbaş" lardan karşılamaktadır. Er ve erbaşlar eğitim birliklerinde gördükleri üç ayllık kurs sonrasında kıtalarda mesleklerine uygun görevler almaktadır. Silahlı kuvvetler, ihtiyaç duyduğu çeşitli branşlardaki personeli, er ve erbaşları kısa süreli eğitimden geçirerek temin etmektedir. Özellikle sıhhiye ve şöfor ihtiyacı bu şekilde temin edilmektedir. Ayrıca Konya'da bulunan personel okulunda verilen kursla çok sayıda Mehmetçik, daktilo ve bilgisayar öğrenmektedir. Tüm bu er ve erbaşlar sertifika ya da ehliyet alarak sivil hayatlarına meslek sahibi olarak dönmektedir.
d. Doğal Afetlerde Halka Yardım
Ülkemiz, doğal yapısı gereği olduğu kadar da ihmal ve dikkatsizlik sonucu çeşitli afetlerle karşılaşmaktadır. Her yıl yaşanan orman yangınları, sel baskınları ve depremler nedeniyle birçok can kaybının yanında trilyonlarca liralık maddi zarar da ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda Silahlı Kuvvetler halkın yardımına koşmaktadır.
e. Okuma Yazma Kursları
Çeşitli nedenlerle ilkokula gidemeyip okuma yazma öğrenemeyen gençlerimiz, Türk Silahları
Kuvvetlerine katıldıktan sonra görev yaptıkları birliklerde okuma yazma kurslarına tabî tutulmaktadır.
f. Sağlık Hizmetleri
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri de sağlık hizmetlerinin halka sunulmasındaki yetersizliktir. TSK bu konuda gezici ve geçici sağlık ekipleri oluşturarak halkın sağlık sorunlarına çözüm bulmaktadır. Ayrıca askerî hastanelerden sivil vatandaşların da faydalanması sağlanmaktadır. Ayrıca TSK halkın kan ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır.
g. Ülkeyi Tanıma ve Tanıtma
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapanlar, farklı bölgelere giderek o bölgeleri tanırlar. Genelde askere alınan kişiler doğum yerlerinden farklı bölgelere gönderilmektedir.
h. Savunma Sanayii
TSK nin ihtiyaç duyduğu çeşitli silah, araç ve gereçlerin bir kısmı ülkemizde kurulu bulunan çeşitli fabrika ve tesislerden karşılanmaktadır. Bu fabrika ve tesisler daha çok haberleşme, elektrik -elektronik, ulaşım dallarındandır. Ayrıca, Silahlı Kuvvetlere ait dikimevleri, silah, araç bakım ve onarım tesisleri ile ilaç fabrikaları bulunmaktadır.
8. Türkiye'nin Jeopolitik ve Jeostratejik Konumu
a. Jeopolitik Konumu: Devletlerin, coğrafi özellikleriyle bölge veya dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denir. Türkiye'nin kurulu bulunduğu toprakların Orta Doğu, Avrupa ve Dünya siyasetindeki yeri, kültürel, turizm, iklim, yer altı ve yer üstü zenginlikleri jeopolitik konumla ilgilidir. Türkiye'nin; Asya ve Avrupa arasında yer alması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması ve dolayısıyla güçlü bir Türkiye'nin bu bölgeler üzerinde etkili olabilecek konumda bulunması, üç tarafının denizlerle çevrili olması, Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan ve okyanuslara çıkışı sağlayan İstanbul ve Çanakkale boğazlarına sahip oluşu, tam anlamıyla kullanılabildiği takdirde, büyük zenginlik ifade eden turizm değerlerinin varlığı, binlerce yıllık kültür, ikliminin ve bitki örtüsünün zenginliği, yer altı ve yer üstü zenginlikleri jeopolitik açıdan çok az ülkede bulunan önemin ifadesidir. Türkiye, jeopolitik konumunun öneminden dolayı tüm dünyanın gözünü üzerinden eksik etmediği bir ülkedir. Jeopolitik zenginliğini yeteri kadar değerlendirdiği takdirde içinde bulunduğu sorunların birçoğunu kısa sürede aşacağı açıktır.
b. Jeostratejik Konum: Bİr coğrafyanın bölge ya da dünya üzerinde askerî açıdan taşıdığı öneme jeostratejik konum denir. Türkiye'nin Asya ve Avrupa arasında yer alması ve Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması askeri açıdan büyük önem taşımaktadır. Savaş bölgesi de olsa geniş kapsamlı da olsa bu konum doğal bir üstünlük sağlamaktadır. Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin kullanabilme uygunluğu, doğu, güneydoğu ve kısmen de güneyinin saldırı karşısında savunmaya elverişli bir durumda oluşu da ayrı bir önem ifade etmektedir. Geniş ve kalabalık bir nüfusa sahip topraklarının işgal edilme zorluğu ve bunların yanında güçlü ve disiplinli bir Silahlı Kuvvetlere sahip oluşu, bahsettiğimiz önemi artırmaktadır.
Türkiye'nin İştirak Ettiği Milletlerarası Organizasyonlar
1. Milletler Arası Organizasyonların Önemi
Ülkeler arasında meydana çıkacak anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi amacıyla, tüm ülkelerin, milletlerarası güvenlik konularında veya ülkelerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar hususunda, konuları tartışabilecekleri, ortak çözüme ulaşabilecekleri milletlerarası platformlara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaca cevap veren milletlerarası organizasyonlar, ülkeler arasındaki ikili sorunları azaltmış, sorunları daha büyük organizasyonlara çekerek "savaş" riskini azaltmıştır. İkinci dünya savaşından sonra çeşitli organizasyonların oluşması dünya barışına katkıda bulunmuştur.
2. Türkiye'nin Üye Olduğu İttifaklar
a. Birleşmiş Milletler
Dünyada barış ve güvenliği korumak, ülkeler arasında dostluk ilişkilerini geliştirmek, ekonomik, sosyal, kültürel ve insanî sorunları azaltmak ve çözmek için milletlerarası iş birliğini sağlamak amacıyla 1945 te kurulmuştur. Teşkilâtın amaçları:
Üye ülkeler arasında çıkacak anlaşmazlıkların barış yolu ile çözülmesini sağlamak. Milletlerarasında samimi ilişkiler kurulmasını sağlamak, insan haklarını korumak. Milletlerarası ekonomik, kültürel ve sosyal konularda iş birliğini sağlamaktır.
b. Avrupa Birliği
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşının büyük oranda yıktığı Avrupa'nın, mümkün olan en geniş ve etkin iş birliği çerçevesinde birleşip bütünleşmesi ve Avrupa Birliğinin bu bütünleşme süreci içinde gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır.
Avrupa Birliğinin başlıca organları Topluluk Komisyonu, Bakanlar Konseyi, Avrupa Parlâmentosu ve Adalet Divanı'dır. Avrupa Birliğinin resmen kuruluşu 1957 yılındadır. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1996 yılından itibaren "Gümrük Birliği" uygulaması başlatılmıştır.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olması, bu konuda atılacak en önemli adım olacaktır.
c. NATO
Kuruluş amacı, Birleşmiş Milletler Anlaşması çerçevesinde üyelerinin güvenliğini sağlamak ve istikrarın gelişmesine yardım etmektir. Kuzey Atlantik Anlaşması 4 Nisan 1949 da 12 devletin imzalaması ile gerçekleştirilmiştir. Türkiye, batı ülkeleri ile daha sıkı iş birliğini sağlamak amacıyla 1952 yılında NATO'ya girdi.
Nato, saldırı amacı ile kurulmuş bir pakt olmayıp, bir savunma paktıdır. Üyelerden herhangi birine yapılacak bir saldırı, diğer üye ülkelere de yapılmış sayılacağından, üyelerin hep birlikte topye-kûn karşı koymaları söz konusudur. Bu durum savaşı önlemede etkili olmaktadır.
d. Batı Avrupa Birliği
Kuruluş gerekçesi Alman tehdidir. Ancak, ittifak daha sonra Sovyet yayılmacılığını önleme amacını ilke edinmiştir. Günümüzde ise, Avrupa Birli-ği'nin savunma yapısını oluşturarak, NATO'nun Avrupa ayağının güçlenmesini sağlayarak Avrupa'nın savunmasında Avrupa'nın rolünü artırmaktadır. Batı Avrupa Birliği Konsey ve Parlâmento olmak üzere iki ana organdan oluşmaktadır.
e. UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı)
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı 1946 yılında kurulmuştur. Önemli faaliyet alanları;
? Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında öğrenim görmüş aydınlar arasındaki iş birliğini desteklemek.
Dünyada barışı sağlamak için çaba göstermek.
İnsan haklarının uygulanması için gerekli çalışmalar yapmak.
Üyesi olan ülkelere yardım sağlamaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)